25 Eylül 2010 Cumartesi

Varlık İçinde Yokluk

Maça en geriden kaleci tercihinden başlayacağım. Schuster'in tercihinden anladığımız kadarıyla bu takımın birinci kalecisi Hakan olacak. Hakan'ın sağlam olduğu her maça onunla başlıyor. Açıkçası kaleci konusundaki sistemi önceden belirlenmiş bir şekilde değil ve forma düzeyine göre belirlemiş olsa idi dün kalede Cenk'in olması gerekirdi. Açıkçası ben de Cenk'in Hakan'a göre bu tarz futbola daha uygun olduğunu düşüyorum. Hakan'ın çizgi üzerinden daha yetenekli bir kaleci, yan toplarda ve birebirlerde Cenk'in avantajları çok daha fazla özellikle İnönü'de oynanan maçlarda Cenk'in daha iyi performans gösterceğini düşünenlerdenim. Bu arada Perşembe günü kalede Rüştü yedek olarak da Cenk ile başlayabilir Schuster, açıkçası şu ana kadar kurduğu takımlarla Mustafa Denizli'nin tahmin edilemez onbirlerinden daha da ileriye gitmiş durumda.

Merakla beklenen ikinci seçimde sağ bek konusunda idi. Bloglaradan takip ettiğimiz kadarıyla hafta içinde bir sürü alternatif vardı hatta geçen sene A2'de iyi maçlar çıkaran Oğuz Ceylan'ı bile oynatma ihtimalinden bahsediyordu. Benim aklımdan geçen ise Toroman'ın sağbek Ersan'ın stoper olarak oynayacağı idi. Schuster ise maça Hilbert seçimi ile sahaya çıktı. Hilbert seçiminde İBB karşısında alınan iç saha yenilgisinin de etkisinin olduğunu düşünüyorum, bu nedenle Toraman'ın sağ bek opsiyonunu hiç düşünmedi bile. Tabi bu seçim ve Guti'nin de tribunde olması nedeneiyle ilk otuz dakika artık Beşiktaş'ın ezberine yerleşmeye başlayan karşı alandaki baskılı oyun olmamasına ramen yeterince gol pozisyonu üretilemedi. Akıllarada kalan en önemli pozisyon Quaresme'nın direkten dönen topuydu. Oyun planı içinde ortada yer alan 3'lüden Marco orta sahanın değil savunmanın üçüncü oyuncusu olunca aslında oyunun çift taraflı oynayan orta sahanın bir ayağı eksik kaldı. Buna beklerin önünde gerçekten kant pozisyonunda olan oyuncunun olmayışı da eklenince Beşiktaş'ın tek şansı ortadan gönderilecek ara toplara kaldı. Quaresma zaman zaman kanata giderek Üzülmez'in önünde kanat bindirmesinin yapmaya çalışsa da Schuster'in taktik anlayışında yer alan kanattan pozisyona girecek kişi sahada olmadığı için çok etkili pozisyonlar üretilemedi.

Schuster'in bu duruma nasıl çözüm sağlayacağını düşünürken sahneye Ernst çıktı. Guti'den görmeye alışık olduğumuz paslara benzer bir topu Bobo'ya vererek takımın sayısal üstünlüğü yakalamasını sağladı. Gol dakikasından sonra Antalya'nın oyundan bir anda düştüğünü gördük. Zaten benzer durum Kadıköy'de oynanan maçta da olmuştu. Mehmet Özdilel'in takımı golü yemediği sürece sahasında dirençli bir savunma yapaarken yedikleri gol ile birlkte oyundan tamamen düşüyorlar. Fenerbahçe bu fırsatı kendi lehine çevirerek farkı bir anda açmıştı, aslında Beşiktaş'ta golden hemen sonra Tabata ve Bobo ile iki net pozisyon buldu. Tabi özellikle Bobo'nun direğin dibinden auta gönderdiği pozisyonda Q7'nin muhteşem pasını da göz ardı etmemek lazım. Tabi bu pozisyonlardan birisi gol olsa Fenerbahçe maçınndaki skorun bir benzeride İnönü'den çıkabilirdi. İşte tam bu noktada rakibin kullandığı kleci vuruşunda devşirme sağbek Hilbert ve geçtiğimiz haftanın etkisini üzerinden atamamış Hakan devre girerek İnönü'de rahat maç izlenmez adlı tiyatro oyununun başaktörü oldular. Gol dakikasına kadar sadece iki şut ve bir korneri olan Antalya bir anda alabilecekleri bir puan ile bir anda eski dirençlerine kavuşurken Beşiktaş'ta kabus göreceği bir rüyanın başlangıcını yaşamaya başladı. Beşiktaş'ı rüyadan uyandıran ise CSKA maçında da aynı görevi yapan Ernst oldu. İlk goldeki asistinin bir tesadüf olmasını gösteren Fabian Beşiktaş'ın ikinci golünün gelmesini sağladı. Bu arada dikkatimi çeken bir önemli nokta da Schuster'in takımı maçın 90. dakikasında berabere veya mağlup bile olsa oyunu şişirmiyor. İlk dakikada maça başaladığındaki pas oyununu sürdürerek sonuca gitmek istiyor. Bu da takımın gerçekten ne kadar kendine güvendiğinin bir işaretidir. Tabi Beşiktaş'ın attığı galibiyet golünden sonra Deniz Barış'ın pozisyonu gol ile sonuçlansa büyük Türk futbolü düşünürü Ömer Üründül gibi "futbol entrsan bir oyun" demekten başka sanşımız olmayacaktı.

Perşembe günü Rapid ile oynanacak maçta dün yedek olarak oturan Nobre, Nihat, İsmail ve tribundeki Guti'yi sahada göreceğiz muhtemelen. Benim buradaki tek itirazım Beşiktaş'a geldiğinden beri yeteneklerinden hiçbir şüphemizin olmadığı ama bu yeteneklerini attığı gol sayısına orantılayamıyan Bobo'nun, Quaresma ve Ernst gibi kesintisiz olarak kadroda kalmasıdır.

21 Eylül 2010 Salı

Fenerbahçe Analizi

Aykut Kocaman aslında bir çok teknik direktörün eline geçmeyecek bir fırsat ile sezona başladı. Teknik direktör olacağı takımın içinde bir sene yaşadı, şimdi birçok yorumcu sezon başında Fenerbahçe'nin Daum'un sorunlu ayrılışı nedeniyle Aykut Kocaman'ın takımın başına çok gelmesinden ve gerekli hazırlık için zamanının olmamasından bahsediyor. Açıkçası Aykut Kocaman Trabzon maçının sabahında bu takımın başına geleceğini duyabileceği en yetkili ağızdan duyduğunu düşünüyorum. Bu nedenle süre azlığı diye bir baheneye ben inanmıyorum. Fenerbahçe'de sıkıntı aslında transfer döneminde başladı, benim gözüme takılan konular;


- Eğer birçok spor yazarı ve yorumcunun dillendirdiği gibi takımda bir devrim yapılacaksa transfer sezonu sırasında bugün herkesin günah keçisi ilan ettiği Alex'i göndermesi gerekirdi. Aykut Kocaman gerçekten Alex'siz bir takım arzuluyorsa yapacağı en doğru haraket bu olurdu. Zaten Alex'i de gönderse sezona bundan da daha kötü bir başlangıç yapamazdı ancak tam aksini düşündüğümüzde alınacak bir kaç iyi sonuçta Alex'in de hayaletinden kurtulmuş olurdu. Mevcut durum olası seçeneklerin en kötüsü durumunda, şu an için çıkan her kadroda Alex'li mi Alex'siz mi, Alex olsa ne olur olmasa ne olur şeklinde yorumlarında muhattabı olmazdı. Tabi bu seçeneği gerçekleştirmeyi Aykut Kocaman istemiş ama Aziz Yıldırım tarafından engellenmişde olabilir, bu soru şu an için cevabını bulamıyacağız bir konu olarak duruyor.

- Fenerbahçe'deki ikinci en büyük problem 6+2+2 yabancı sınırlamasından doğan kontenjan problemi. Fenerbahçe'nin yabancılarına ve mevkilerine bakalım. Andre Santos (Sol Bek) - Bilica (Stoper) - Lugano (Stoper) - Yobo (Stoper) - Baroni (Orta Saha) - Stoch (Kanat) - Dia (Kanat) - Alex (Orta Saha) - Niang (Forvet) - Guiza (Forvet). Bu dağılıma baktığımızda dört savunma - 4 ortasaha ve iki frorvet var. Guiza'nın durumunu bir kenara ayırırsak geri kalan dokuz oyuncunun yerli alternatiflerine bir göz atalım.

Andre Santos - Caner - Uğur Boral

Bilica - Yobo - Lugano - İlhan - Bekir

Baroni - Selçuk - Emre

Alex - Topuz - Özer

Stoch - Dia - Topuz - Özer - Kazım (?) -

Niang - Guiza (?) - Gökhan - Semih
Andre Santos'dan başlarsak açıkçası Caner bu noktada Andre Santos'un pek rakibi olacak gibi durmuyor, Uğur Boral'ın da sakatlık durumu net olmadığı için burada Santos'un bu formuna ramen oynaması zorunlu görüküyor.

Belki de Stoper bölgesi Fenerbahçe'nin en sorunsuz bölgesi gibi gözüküyor, sakatlıktan dönecek Yobo ve Türk alternatifleri ile sıkıntı yaşanmaz. Tabiki sadece savunma hattının üç yabancı ile geçilmesi kontenjan sorunun yaşanmasının en önemli faktörlerinden birisi. Aykut Kocaman yerli alternatif olarak aldırdığı İlhan Eker ne yazık ki buranın alternatifi olmaktan çok uzak. Transfer sezonunda buraya mutlaka bir Türk alternatif bulmalıdır. Bu sorun zaten uzun yıllardır Fenerbahce'nin bir problemi, bu bölgede oynayanan en son Türk stoper Müjdat diye hatırlıyorum.

Orta sahaya geldiğimizde Aykut Kocaman'ın oyun kurgusunda genellikle iki defansif özellikli orta saha oyuncusu kullanıyor, eğer burada da yabancı yani Baroni kullanılırsa geriye iki yabancı hakkı kalıyor ki bu da Fenerbahçe'nin elindeki en iyi yabancıların bulunduğu bölgede sadece iki oyunucuyu kullanabiliyoruz. Tabi resmin diğer yüzüne baktığımızda bu bölgede Baroni kullanılmadığında kullanacağınız oyuncu alternatifleri Emre ve Selçuk. Emre için burada bir parantez açmak lazım, kendisi Inter'den beri üst üste iki ay boyunca bir performans sergiliyemiyor, geçen seneki ve bu seneki Beşiktaş maçlarında olduğu gibi takımın ona en çok ihtiyacı olduğu maçlarda adele sakatlığı yaşıyor. Geriye kalan alternatif ise Fenerbahçe tribünleri ile bir türlü yıldızı barışmayan Selçuk. Aykut Kocaman buradaki boşluğu Beşiktaş maçında olduğu gibi Topuz ile doldurmaya çalıştı ama bence Topuz bu bölgenin oyuncusu olacak özellikler içermiyor. Aykut Kocaman'ın ikinci transfer yanlışı da bu bölgeye oyuncu almamış olmasıdır.

Forvet bölgesine geldiğimizde de geride kullandığımız yabancı sayısına göre bir takım çıkarmak zorunda kalıyor. Ayrıca yukarıda da belirttiğimiz gibi kucağında koskocaman bir Alex bombası var. Bir an için Alex'in bu kadroda olmadığını varsayarsak elindeki kadro yapısı nedeniyle mutlaka iki forvetli bir sistem oynaması lazım çünkü ne kadar izleyip transfer ettiklerini bilmediğim (bu transferin sadece adı nedeniyle alındığını düşünüyorum) Niang futbol hayatı boyunca hiçbir zaman tek forvet oynamadı. Niang ki benim gerçekten çok beğendiğim ve Türkiye'ye transferinden mutluluk duyduğum bir isim, kariyeri boyunca hiçbir zaman tek forvet oynamadı. Kariyerine baktığımızda kanat veya ikinci forvet olarak oynadı. Dolayısıyla Niang'dan daha da iyi bir verim almak isteniyorsa mutlaka Gökhan, Semih veya sezon başında satmak isteyip satamadıkları ve küstürdükleri Guiza ile beraber oynamalıdır. Açıkçası yabancı kısıtı bir kenara bırakıldığında Guiza ve Niang gerçekten etklileyici bir ikili olurlardı.

Tabi tüm bu yanlışların yanında gerçekten yapılmış iki iyi transfer var. Stoch ve Dia özellikle beraber oynadığında gerçekten de Türkiye liginin en etkileyicisi kanat özelliğine sahip olacaktır. Tabi tüm bunların yanında Uğur Boral'ın sakatlığının geçeceğini düşündüğümüzde arkada Gökhan ve Uğur, önde Stoch ve Dia gerçekten problem yaratacak bir kanat opsiyonu olurdu.

Tüm bu kardoya baktığımızda benim önerim ise daha çok 4 - 4- 2 yapısında bir kadro olurdu;

Volkan

Gökhan - Lugano - Yobo - Santos (Uğur)

Dia - Selçuk - Emre (Baroni) - Stoch

Niang - Semih

20 Eylül 2010 Pazartesi

Kadıköy Deplasmanı

Kadroları gördüğümüzde birçok kişideki hayal kırıklığı bende de oldu. Açıkçası maç öncesi yaptığım kadro denemelerinin hiç birinde ileri üçlüden ikisi Nobre ve Nihat’tan oluşmuyordu. Aslında geçmiş haftalardaki haftaiçi – haftasonu değişimlerinden birisini gerçekleştirmişti; CSKA karşısında oynayan Hilbert ve Tabata yerine Nobre ve Nihat vardı, Holosko ise onsekiz kişilik maç kadrosunun da dışındaydı. Schuster’in bu stardart uygulmasını bu maçı derbi gözü ile algılayıp değiştireceğini düşünülerdendim ama bende yanılanlardan oldum. Aslında Nobre tercihini geçmiş haftalardaki form durumu ile açıklayabiliriz ama Nihat için rotasyondan başka mantıklı bir açıklama kendi adıma bulamadım. Zaten Nihat’ta hakkında olumsuz düşünenleri hayal kırıklığını uğratmadığı bir performans sergiledi, neredeyse tüm maç sergilediği performans ile takımı 10 kişi mücadele etmeye zorladı. Ekrem’in sakatlanması ile onun yerine geçen İbrahim Üzülmez, sadece yürümek için kullandığı sağ ayağı ile iki kişilik oynayarak onun açığını kapamaya çalıştı.


İlk onbir tercihinde şaşırtıcı olan tercih sadece Nobre ve Nihat ile sınırlı kalmadı benim için, açıkçası yaşı diğerlerine göre daha genç olmasına ramen Cenk bence bu takımın birinci kalecisi olmalı. Hakan ne kadar iyi olursa olsun Kadıköy’deki performansları ile oynadığı her maçta kendini inkar ediyor. Geçen sene ve bu sene yediği gollerle sergilediği performans gerçekten hayal kırıklığı. Schuster yaşı ve tecrübesizliği nedeniyle Cenk’den bu hataları beklemiş olmalıdır ki kaleyi Hakan’a teslim etti. Yaşanan talihsiz sakatlıktan sonra sezonunun geri kalanında Cenk’in birinci kaleci olarak devam edeceğini düşünüyorum. Bir diğer tecrübe kurbanı da Necip oldu. Dün akşam Necip’in yerine Marco tercihi ile başladı Schuster. Bu tercih nedeniyle otra üçlünün en gerisinde olan Ernst Marco’nun gelişi ile daha önde oynadı. Açıkçası Ernst’in daha faydalı olduğu bölge bu üçlünün en arkası, Marco’nun da görevini iyi yapmasına ramen Ernst – Necip – Guti üçlüsü ileriye destek anlamında daha da yaratıcı bir üçlü oluyor.

Aslında yukarıda belirttiğimiz Nihat ve Hakan performansını bir yana bırakırsak Schuster karşılaşmanın büyük bir bölümünde oynatmak istediği futbolu Fenerbahçe’ye kabul ettirdi. Fenerbahçe’nin kontra toplarda pozisyon yakalıyacağını herkes tahmin ediyordu ancak bunun karşısında bu kadar büyük baskı kurmasına ramen Beşiktaş’ın girdiği pozisyon sayısı beklenenden az oldu. Tabiki bunun en büyük nedeni özellikle Nihat nedeniyle takımın on kişi oynamasıydı. Schuster’in oyun planında dengede giden maçta kontrolü elinde tutup her zaman yaptığı gibi 60. dakikadan sonra elindeki klube zenginliğini sahaya sürerek oyunu kendi lehine çevirmek vardı ama Hakan ve Erkem’in zorunlu değişikliği nedeniyle oyunun son bölümüne atacak tek kurşunu kalmıştı. Onu da rakibin düşen orta saha direnci karşısında ön liberosunu çıkararak sahaya Bobo’yu sürerek kullandı. Aynı Bobo Guti’den aldığı muhteşem pası değerlendirerek maçın dengeye gelmesini sağlamış oldu.

Bir paragrafda Guti’ye açmak gerektiğini düşünüyorum. Geldiği günden beri gösterdiği performans ile gerçekten onu başka bir yere koymak lazım. Oynadığı oyun verdiği paslara ilerleyen haftalarda kritik puan getiren gollerini de katacağından hiçbir şüphem yok. Onunla ilgili tek üzüntüm şimdiden iki sene sonra onun yerine kimi koyacağımız. Şimdiden o bölgedeki futbol kalitesini öyle bir yere taşıdı ki onun yerine kim gelirse gelsin sıkıntı yaşayacağı aşikar.

Fenerbahçe tarafında gerçekten bir teknik direktör zaafiyeti yaşanıyor. Takımın geçen seneden beri başında olan Aykut Kocaman’nın yaptığı transferler ne yazık ki 6+2+2 kendisine devamlı surette sorun yaratmaya müsait. Yaptığı zorunlu ve taktikseş oyuncu değişikliklerinde maçı Beşiktaş’ın önüne sundu. Bence bu takımdaki problem Alex değil Emre’nin alternatifsizliğidir. Emre’nin geçmiş beş yılını incelediğimizde bu oyuncunun sezonda otuz maçı çıkaradığını görüyoruz, hal böyle iken Fenerbahçe’nin oyun düzeninin kalbindeki ikiliden birisi olan Emre’nin alternatifsizliği dün akşam yaşananları ortaya çıkarıyor. Emre sakatlanıp çıktığında Aykut Kocaman’ın iki alternatifi vardı, birincisi Baroni’yi oyuna alıp 6+2 kontenjanı nedeniyle yabancılardan birisini çıkararak onun alternatifi bir Türk oyuncuyu sokmak ya da dün akşam yaptığı gibi Özer’i oyuna alıp Mehmet Topuz’dan devşirme bir defansif orta saha yaratmak. Aykut ikici alternatifi yaparak ikinci yarıda orta sahanın tamamen Beşiktaş’ın kontrolüne geçmesini sağladı. Açıkçası benim Fenerbahçe’de çekindiğim oyuncuların ilk sırasında Stoch vardı. Oyun sitili nedeniyle Beşiktaş’ın yaptığı çizgi savunmada en sıkıntı yaratacak oyuncuydu. Aykut Kocaman Alex’siz bir Fenerbahçe yaratma (basının büyük bir kısmı bu tabiri kullandığı için kullandım) fırsatını aslında bu maçta kaybetti, Stoch ve Dia’nın kanatlara ileride de Niang’ın olduğu takım bence Beşiktaş’a çok daha büyük bir problem yaratabilirdi. Üstelik Nihat’ın bu kadar kötü olduğu ve devşirme bir sağ bek ile oynadığı bir maç boyunca bu alternatifi denememeside Aykut Kocaman için gerçekten bir soru işaretidir.

16 Eylül 2010 Perşembe

Sol Kanadın Delileri

Doksanda Gelen ....

Aslında 90. dakikada gelen gol olmasa da yazıya Fabian Ernst ile başlayacaktım. İki sezon önce gelen çifte kupalı sezonun en büyük katkı verenlerinden birisiydi. Geçen sezon takım içinde yaşanan yaratıcı orta saha eksikliği nedeniyle Mustafa Denizli onu daha çok sahanın hucüm yanında kullanmaya çalışmıştı, o da Alman disiplini ve yeteneklerinin el verdiği şekilde o bölgede başarı sağlamaya çalışmıtı. Schuster ise elindeki zengin kadronun avantajını kullanarak onu direkt olarak ait olduğu yere yerleştirdi ve ilk resmi maçtan beri de tahataya ilk onun adını yazıyor. Tabi bunun karşılığında da Fabian Ernst bu sezon gerçekten mükemmele yakın bir performans sergiliyor. Fabian Ernst, Schuster’in oynatmak istediği taktiğin önemli bir kilometre taşı, takımın baskı kurmak istediği zamanlarda rakibin kapıtğı toplardan kontra yakalamak istediğinde devreye girerek onların önüne bir duvar örüyor. Geri kazandığı topları tekrar takım arkadaşklarına vererek rakip üzerindeki baskının hiç düşmemesini sağlıyor. Belki de Schuster’in oynatmak istediği taktiği sezon başından beri en iyi uygulayan kişide Fabian Ernst oldu. İlk maçtan beri yükselen performansını dün gece 90. Dakikada attığı gol ile en üst seviyeye taşıdı. Üstün Alman teknolojisi Fabian Ernst’e dün akşam bir kere daha hayran oldum.
Fabian Ernst’en sonra bir paragrafta İbrahim Üzülmez’e açmak lazım. Dün akşam kendisinin futbol aşkına ve profesyonelliğine yine saygı duydum.Quaresma’nın maçın sonlarına doğru “İbo bunu da yakalada görelim” şeklinde attığı pasa yaklaşık 40 metrelik bir depar ile yetişen Deli İbo’ya 5 senelik daha kontrat önermekten başka seçeneğimizin olmadığını düşünüyorum. Şaka bir yana İbrahim otuzlu yaşlarının ikinci yarısında gösterdiği performans ile futbolun sadece yetenek ile değil özveri ile de oynanması gerektiğini her geçen gün tekrar bize kanıtlıyor.
Dün akşamın göze çarpan bu iki oyuncusundan sonra sahanın içine indiğimizde, Schuster rakibin güç seviyesi nedeniyle Ersnt – Necip yerine daha önce de Ernst –Delogado olarak denediği altertifi değerlendirerek Ernst – Guti ile başladı. Bu ikilinin önünde ise  Tabata’yı yerleştirdi. Tabata genel olarak çalışkan bir maç çıkarsa da asist veya gol’e dönük bir sonuç çıkmadığı için bir çok kişi tarafından eleştirildi. Ben bu eleştirilerin haklı olduğunu düşünmüyorum, Tabata dün görevini yerine getirdi. İkinci yarının başında girdiği pozisyonu gole çevirse bugün birçok kişinin fikri farklı olacaktı. Tabata dışında öndeki üçlünün kanatlarını oluşturan Holosko ve Hilbert’de dün akşam beklenen performansı sergiliyemediler. Aslında Holosko’nun dün akşamki performansı sezon içinde de bize bu sıkıntıyı yaşatacak, Holosko özellikleri itibari ile ne tam bir kanat oyuncusu ne de Schuster’in oyun planında en uçta yer alacak kişinin özelliklerini taşıyor. Zaten gelecek dönemde ileri uç alternatiflerine Fatih Tekke’nin de ekleneceğini düşünürsek Holosko bu sezon için rotasyon oyuncusu olmaktan öteye gidemiyecek gibi gözüküyor.
Son olarak dün akşam için dikkatimi çeken bir önemli nokta daha, Beşiktaş’ın maçın berabere gittiği 80’li dakikalarda bile topu ceza sahasına şişirmeden hücum etmesi de takımın kendine olan güvenini gösteren bir başka nokta idi. Bu güvenin meyvesini de son dakika golü ile aldılar. Geçen sene duran toptan hemen hemen hiç gol kazanamayan takımın bu sezonki duran top performansı da üzerinde durulması gereken bir başka nokta diye düşünüyorum.
Gruplar kuraları çekildiğinde zaten ilk ikide çıkacak takımların Porto ve Beşiktaş olacağı herkes tarafından tahmin ediliyordu. Buradaki yarış daha çok hangisinin birinci olacağı yönünde geçecek. Bu da büyük bir ihtimalle iki takımın oynayacağı maçların sonucuna bağlı olacak, diğer iki takımla yapılacak maçlarda her ikisinide puan kaybedeceğini düşünmüyorum.

13 Eylül 2010 Pazartesi

Takım iyiye ekonomi nereye (*)

İMKBye gecen hafta bildirilen finansal tablolara gore Beşiktas Futbol Yatirimlari A.Ş'nin 2009-2010 faaliyet zararı 48 milyon 442 bin tl.Özsermayesi negatif 63 milyon 784 bin tl.


Fazla söze gerek yok ama biraz daha ayrıntısına bakalım:



Aktif tarafinda dernekten alacak disinda 66 milyon defter değerinde futbolcu haklari var.Pasif tarafinda ise 300 milyon yükümlülük ve negatif 63 milyon 784 bin özsermaye (Beşiktaş yükümlülüklerinin  bununla sınırlı olduğunu da düsünmeyin aktifinde bir sey olmayan BJK Derneğinin yükümlülükleri burada yok.Konsolide ettiginiz zaman tablo daha da ağır).

Bu bilancoya Ticaret kanunun iflas hükümlerinin uygulanmamasi Ticaret Mahkemesinden alınan bir bilirkisi rayic deger kararıyla sağlanıyor.Geçmis tarihli bu tutanakta simdi takimda olmayan Delgadonun 6 milyon,Tellonun 6 milyon,Serdar Özkan ve Serdar Kurtuluş'un 2şer milyon ve Yusuf'un 1.5 milyon euro üzerinden değerlendirilmis oldugunu da söylemekte fayda var.



Bu bilanconun altina imza atacak bağimsiz denetci bulunsa da bu yapiya kredi verecek banka bulunmuyor olmali ki banka kredileri hic artmiyor (neyse ki!).Olanlarin faiz oranlari da agirlikli olarak %17.45 TLde,%8.24 dovizde.Piyasayi bilen biri kara listeye alinmis bireysel bir tuketicinin bile bu oranlardan daha ucuza borçlanabilecegini bilebilir.



Bir faaliyet döneminde bile bu kadar zarar yazan yapıya kaynak nereden geliyor peki?

1.Veresiye defterine yazilarak

2.İleriye donuk gelirler cari donemde kullanilarak

3.İliskili taraflardan yani dernekten.

Derneğe de artik aile ilave para koymadiğina göre yeni yöneticilerden kısmen ama büyük oranda faktoring şirketinden aktarılmış anladigim kadarıyla.Burada da Fulya gelirleri devreye giriyor.Anlasmanin içerigini bilmiyoruz.Ama sunu biliyoruz ki burada 10 tane Fulya'niz olsa bu gelir-gider yapısıyla bu yapıyı uzun süre finanse edemezsiniz.



Faaliyet kısmına bakalım:

En büyük kalem 50 milyonla naklen yayin gelirleri.Neyse ki bu gelir Beşiktaş yönetiminin becerisi disinda üçüncü taraflarca dagitiliyor.Yoksa burada da aleyhimize cok ciddi farklilasma olusabilirdi.Çünkü diğer gelir kalemlerinde çok ciddi sorunlar var.Pahali bir takim olmusuz ama gelirler artmamış.Eğer herkesin beklentisinin ötesinde naklen yayin gelirleri bu kadar artmamis ve Beşiktas'a Şampiyonlar Ligi'nden bu faaliyet döneminde 20 milyona yakin para girişi olmamış olsa bu tablo nasil olurdu düşünmek bile istemiyorum.

Giderlerin büyük kısmını oluşturan futbolcu ücret ve lisans amortismanlari ne kadar artarsa artsin Beşiktaş, tribun gelirleri,lisansli ürün satisi ve diğer sponsorluk gelirlerini arttiramiyor.Fenerbahçe yeni stadıyla yıllık en az 25 milyon dolarlik tribun gelirine ulasti.Beşiktaş ise carpici transferlere rağmen kombine de 14 bine ulaşamadı.Bu sayının da büyük kısmı açık tribun ve sponsor kombineleri,yani en iyimser tahminle 10 milyon dolar.Ticari urun satışındaki fark daha da çarpici (son macta gordugum kadariyla Çarsidaki Kartal Yuvasi kapanmisti.umarim zarar ettiginden kapanmamistir.çünkü eğer orasi da zarar ediyorsa durumumuz gerçekten vahim).



Yani Beşiktai'in artik bu sekilde yönetilmemesi gerekiyor.Ticari ürünler satiş yönetimi kötü,tribun gelirlerini arttıracak modern bir stadın yapımı halledilemiyor, sponsorluk yönetimi iyi değil ve bunlar cözülmeden basiretsiz bir yönetim gösterilerek harcamalar arttırılıyor.boylece klüb her geçen gün biraz daha mali  çöküşe yaklaşiyor.Bir durup Turkiye'de ve dunyada futbol nereye gidiyor,kalici başari icin klup nasıl yeniden organize edilmeli,nasil tesisleşmeli ve kurumlaşmali diye sorgulanması ve sağlikli bir mali yapıya kavuşturulmasi gerekiyor.Ama klup yönetimi freni patlamiş araba gibi hızla gidiyor, biz de transferle kendimizden geçerek "yetmeeez Demiroren" diye tempo tutuyoruz.(Bu senenin tek olumlu tarafi ses getiren transferlere rağmen geçen senenin altinda harcamis olmamız.Bu da ya Serdal Adali faktörü ya da mali yapi daha fazlasına izin vermedi.)



Beşiktaş'in böyle yönetilmemesi gerekiyor diyoruz ama bilanco dipnotlarinda öyle davalar var ki bırakın klubun yönetimini klubun Allaha emanet gittigini anlamak mumkun:



- Schalke 04 klubuyle Ailton transferi nedeniyle yapilan sözlesme uyarınca özel maç yapılmadığı için 220 bin euro ceza ödenmesi

- River Plate'e Higuainin transferi nedeniyle ödenmeyen 616 bin euronun faiz ve mahkeme masraflariyla ödenmesi

- Schieldenfel'din transferi nedeniyle menejerine ödenmeyen 150 bin euronun fazi ve masraflariyla birlikte ödenmesi

- Villereal klubune Nihat Kahvecinin transferinden kaynaklanan 3 milyon 250 bin euronun faiz ve mahkeme masraflariyla odenmesi

- Genoa klubu Ferrarinin transferinden dolayı alacağının odenmedigi icin vs vs



Del Bosque tecrübesine rağmen buyurun değişen bir şey yok.Bırakın 100 yillik Türkiye'nin en büyük spor klubunu bir bakkal bile böyle yönetilmez.



Sonuç olarak Besiktaş iyi bir yonetimle mali ve kurumsal anlamda yeniden yapılanmazsa kısa vadeli sportif başarida iniş ve çıkışlar eşliğinde mali çöküşe doğru gidiyor bence.

(*) Yazı Bülent Topbaş tarafından kaleme alınmıştır.

11 Eylül 2010 Cumartesi

İnonü’de İlk Galibiyet


Kadrolar elimize ulaştığında Quaresma'nın yokluğunda geçen sene Mustada Denizli'nin oynattığı oyunculardan tek farkın Guti olduğu görülüyordu. Bu nedenle ilk düdük çalana kadar geçen sene klasik hale getirdiğimiz ilk yarı 0-0 maçlarından birini mi yaşacağız sorusu kafamı kurcalamaya başladı. Ancak ilk düdüğün ardında sahadaki dizilişe baktığımızda ileri uçta oynayan Nihat ve Bobo'nun Denizli zamanında kalma alışkanlıkla iki kanada hapsedilmediğini görmek içimi bir nebze rahatlarttı. Schuster mevcut kadroyu kendi yorumunu katarak hemen hemen aynı 11'le ne kadar hucuma dönük bir takım yaratılabileceğini dün bize bir kere daha kanıtladı. Ancak burada geçen seneki takımdan tek fark olarak belirttiğimiz Guti'ye ayrı bir parantez hatta paragraf açmakta fayda var. Beşiktaş uzuca bir süredir (Sergen'den sonra) orta sahada oyun devam ederken forvetleri tek bir pas ile gol pozisyonuna sokan bir oyuncu ile oynamamıştı. Maçın başlarında Nihat'a, ikinci yarıda iki defa Bobo'ya (birisi gol, diğeri yanlış bir ofsayt kararı ile kesildi) alda at mertebesinde paslar verdi. Guti'nin bu avantajından hem derbi maçlarda hem de İstanbul'da Anadolu takımları ile oynadığımız maçlarda faydalanılacak gibi gözüküyor.
Oyun başladığında gördük ki takımın önündeki üçlü Mustafa Denizli'nin taktiği gibi değil önde ikili arkasında sebest bir adam ile oynadılar. Her üçü de (Nobre için bu tabiri kullandığıma inanamıyorum) sürekli alan değiştirerek Ankaragücü takımına ciddi sıkıntılar yaşattılar, hatta önce Bobo sonra da Nobre (Türkiye'deki 6. Senesinde ilk defa) top ile adam geçerek defansı ciddi şekilde dengesiz yakaladılar. Nobre içinde burada birkaç kelime etmek gerekiyor, özellikle geçen sene gösterdiği kötü performans nedeniyle taraftarın kafasında ciddi soru işareti haline gelmişti. Ancak önce Kardemir deplasmanı ve dünkü Ankaragücü maçında gerçekten önemli bir performans ortaya koydu. Zaten bizim Nobre'den beklentimiz sadece sağa sola koşarak mücadele etmesi değil sezon asıl görevi olan gol atmasıydı. İki maçta attığı üç gol ile gereken saygıyı görmeyi hak etmiştir. Bu gollerin tamamı kafa vuruşu ile gelmesi de Beşiktaş'ın çok eleştirilen kanat ve duran top organizasyonları konusunda gelişme kaydettiğinin göstergesidir. Açıkçası bu maç öncesi Quaresma ve Hilbert'in yokluğunda kanat organizasyonlarında sıkıntı yaşanacağını düşünüyordum, ancak bu sıkıntının yaşanmamasında en büyük pay iki bekimiz İsmail ve Erkem'in performansı engelledi. Özellikle atılan ilk golde İsmail'in o noktaya gitmesi ve Bobo'ya yaptığı orta, Bobo'nun yaptığı kafa vuruşu kadar övgüyü hak etti. Necip özellikle ilk yarıda İsmail'in bulunduğu kanat bölgesine sık sık kat ederek bu yaptığı bindirmelere yardımcı oldu.
Sezon başından beri dile getirdiğimiz pas yapan ve top kapan orta saha dünde görevini eksiksiz yaptı. Ernst kaptığı toplarda, Guti ortaya koyduğu yaratıcı oyun zekasıyla, Necip'te sarf ettiği mücadele ile ligin en iyi orta sahası oldukları konusunda kimsenin kafasında süphe bırakmayacak bir performans sergilediler. Açıkçası dünkü en büyük rakipleri Ankaragücü orta alanı değil, konser – hava şartları gibi bahanelerle stadın zeminini 1980'lerdeki toprak zeminden bile daha kötü hale getiren stad yönetimi idi. Maç boyunca o sahada bir futbolcu ciddi bir sakatlık yaşayıp sezonu kapatmadıysa bunu sadece sanş ile açıklayabiliriz. Beşiktaş orta alanı demişken transferin son gününde tekrar imza attırılan Fink ve Betis'den transfer edilen Mehmet'i de bu üçlü için gerekli yedek potansiyelini taşıyacak güçteler.
Transfer bedeli olan 8.5 M ile hala takımın en pahalı bonservis ücretine sahip olan Tabata'ya da değinmek gerektiğini düşünüyorum. Mustafa Denizli'nin gönülsüz bir şekilde aldığı oyuncu Schuster ile gerçek kimliğini bulmaya başlıyor. Tabata özellikleri itibari ile Guti'den beklediğimiz aksiyonlar yapabilecek bir oyuncu değil, geçen sene kendisinden beklenti tam bu idi. Bugün gelinen noktada ise Tabata bu takım içinde önemli bir rotasyon oyunucu olma yolunda mesafe kaydediyor. Schuster onu çoğu zaman Hilbert'in kanatında alternatif olarak denemişti, dün ise onu orta üçlüde kullandı. O da kendisine verilen bu görevi yerinde kullanarak, oyuna girdikten hemen sonra maçın kopmasını sağlayan hamleyi yaptı. Hem Kardemir maçından hem de dün İnönü'de gösterdiği performans ile bu uzun periodda kendisine görev verildiğinde bunu hakkı ile yapacağının sinyalini verdi.
Son bir genel değerlendirme yaparsak, ligin başı olması sebebiyle hala Schuster'in oynatmak istediği hücüm futbolunda zaman zaman geride açıklar versek de uzun süreden sonra İnönü'de alınan dört gollü galibiyet geleceğe umutla bakmamızı sağlıyor.

4.3 saniye

Bize bu mutluluğu yaşattığınız için binlerce teşekkür :)

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...