24 Aralık 2011 Cumartesi

Transfer Dönemi Geldi Çıldırt Bizi Başkan

Ligin ilk yarısını tamamladık 5 Ocak itibari ile de ara transfer dönemine başlayacağız. Gazetelerin spor sayfaları gelenler gidenler kolonlarını doldurmaya başladı. Geçen postta anlattığımız mali duruma rağmen bir kısım taraftarımız başkanlarının kendilerini çıldırtmasını bekliyorlar. Bir önceki postu okuyup hala mevcut durumu anlayamayanlar için bir kere daha anlatayım; Beşiktaş'ın mevcut mali yapısı elinde beş tane kredi kartı olan ve tüm kartlarının limitlerini aşıp ay başında bırakın ödeme yapmayı tek bir kartın minimum ödemesini bile yapamayacak durumdadır. Aklı selim taraftarın sorması gereken soru Holosko, Edu gitsin yerine kim gelsin yerine bu duruma nasıl geldik nasıl çıkacağız olmalıdır.

Nasıl bu duruma geldik işinin bir miktar detayına bakalım, öz sermeyenin eksi 200M TL seviyesine gelmesinin en önemli nedeni yapılan transfer yanlışlarıdır. Beşiktaş A.Ş.'nin en büyük gider kalemi oyuncu transfer bedelleri ve oyuncu ücretleridir. Normal bir şirket anlayışı ile baktığınızda oyuncu maaşlarını kullanım gideri olarak kabul edersek oyuncu alış ve satışları burada takip edilmesi gereken en önemli noktadır. Oluşan bu eksi bakiyenin nasıl bu hale geldiğini anlamak için yapılan transferleri çıkardım.Listeyi kap.gov.tr den oluşturdum. Tabi oradaki ilk kayıt 2005 yılı ile başlıyor, 2005 ile 2009 arasındaki bildirimler çok özensiz olsa da bize mevcut durum hakkında bir bilgi veriyor.
2005 yılından bugüne kadar 78 adet transfer bildirimi var. Bu transfer kayıtlarına göre oyuncu almak için 180.172.039 TL (döviz çevrimleri için senelik ortalama kur kullandım) harcamışız, bu oyuncuların bir kısmına sözleşme fesih tazminatı olarak 7.635.380 TL ödemişiz, oyuncu satışından ise 9.307.500 TL kazanmışız. Bunları birbiri ile topladığımızda kasamızdan 178.499.919 TL çıkmış. Tabi bu rakkamları bu şekilde birbirleri ile topladığımızda bir miktar bakkal muhasebesi usulü ile bir sonuç elde ediliyor olsa da işin transfer yönünün ne kadar da kötü yönetildiğini gözler önüne seriyor.
Bu tablonun en enteresan tarafı satılan oyuncular. 2005 yılından beri para karşılığı satılan üç oyuncu var.
Aslında 3 isim de camia tarafından pek sevilmiyor :) Gordon Schildenfeld, Batuhan Karadeniz ve Rodrigo Tabata. Tabi Tabata'nın kalemine pekte gelir diyemeyiz kendisini 17M TL'ye alıp 2.7M TL'ye satmışız. Burada en çok kar elde edilen oyuncu Batuhan, alt yapıdan gelen oyuncuyu 4M TL'ye satıp önümüzdeki 7 sene içinde transfer olması durumunda transfer bedelinin %25'ini almışız. Sadece bu veri bile transfer işinin ne kadar kötü yönetildiğinin en büyük kanıtıdır.

Tabi ki de transferin bir yatırım olarak görülmesi ve kulübün başarısı için yapılması kadar doğal bir olgu yok ama listeyi tek tek incelediğinizde oyuncu seçimlerinin hatalı, maliyetlerin yüksek ve en önemlisi de elden çıkarılırken özensiz davranıldığını görebiliyorsunuz. Doğal olarak böyle bir transfer harcamasının gelirlerden karşılanması mümkün olmadığı için önce kredi alınıyor yetmiyor, hisse satılıyor o da yetmiyor, başkan para koyuyor ve bu sarmal aşağıya doğru dönmeye başlıyor. Her transfer döneminde  bir önceki dönem tonlarca para saçılarak alınmış oyuncular bedelsiz veya tazminatları ile gönderilip yerine yenileri alınıyor. Tabi bu noktada taraftar ne yapıyor "aman banane takımın muhasebesini ben mi tutuyorum bak Digiturk'ümü aldım kombinemi aldım bana Totti yi, Robinho yu al başkan, Yetmezzzzz Yıldırım Demirören Yetmezzzzzzzz" diyor maalesef.

19 Aralık 2011 Pazartesi

Yetmez Demirören Ama Nereye Kadar

Şike konusu netleşene kadar kendi kendime bloga yazmamak konusunda bir karar almıştım ama takımın son zamanlardaki mali durumu nedeniyle bir kereliğine bu kararımı bozmaya karar verdim. Uzun süredir Beşiktaş A.Ş. yayınladığı mali tablolara bakıyorum ve çevremde bu işten anlayan insanlarla konuşuyorum. Aslında bu tabloların tartışılması en uygun ortam Mali Genel Kurullar olsa da oradaki yorumlar çoğu zaman objektiflikten uzak kalıyor. Yönetim borcu mümkün olduğunda kısmak yönünde yorum yaparken muhalefet ise tabloları mümkün olduğunca kötü göstermeye çalışıyor. Aslında ortada düzeltilecek veya kötüleştirilecek bir resim yok eğer bu şirket Demirören Grubuna ait bir işletme olsa idi sevgili başkan şirketin kapısına bizzat kilidi vurmuştu ancak özellikle spor işletmelerinin yapısı gereği bilançosunda yer alan bazı kalemlerin yoruma açık değerler olması nedeniyle Beşiktaş A.Ş. hayat destek ünitelerine bağlı bir hasta kıvamında hayatına devam ediyor ama işi kötü yanı hastanın net olarak beyin ölümü gerçekleşmiş durumda. Neden bu şekilde yorum getirdiğimi ekonomi terimlerine en uzak şekilde yaşayan insanların anlayacağı şekilde anlatmaya çalışayım.


Bu işi daha iyi anlayabilmek için öncelikle Beşiktaş A.Ş.'nin oluşumuna bakmak gerekiyor. Beşiktaş Spor Yatırımları A.Ş. Beşiktaş futbol takımının tüm hak ve değerlerine sahiptir. Yani burayı biraz daha açmak gerekirse futbolcular, takım ile ilgili her türlü yayın hakları, lig katılım payları, sanş oyunlarına satılan isim hakkı gibi futbol şubesinde değer oluşturan her türlü hareket bu şirket altında raporlanmaktadır. Bu şirket dışında BJK TV, BJK Turizm, BJK iletişim ve Kartal Yuvalarını işleten BJK Sportif Ticaret A.Ş.'nin faaliyetleri de BJK Spor Yatırımları ile birlikte raporlanmaktadır. Bu iki işletme dışında kalan faaliyetler ise derneğin mali tablolarında yer almaktadır. Aslında burada tablo biraz kararıyor, borsaya açık olan kısım bağımsız bir denetim firması tarafından denetlendiği için orada bulunan hareketler oldukça nettir ancak derneğin böyle bir sorumluluğu olmadığı için orası ile ilgili olarak güvenilir bir bağımsız denetim sonucu elde etmek konusunda sıkıntılar vardır. Hatırlarsanız benzer durum Fenerbahçe için de uzun süre tartışılmıştı, özellikle şirketin bir ortağı olan dernek üzerinden yapılan hareketlerin takip edilmesi ve raporlanması konusunda sıkıntılar yaşanmıştı.

Dernek bilançosuna baktığımızda buradaki en büyük hareket 90.5M borçtur. Bu borcun 10M kadarı Serdal Adalı'ya geri kalan kısmı ise Demirören ailesinindir. Konsolide net borç rakkamının hesaplanmasında BJK A.Ş. tarafında 2010 4. çeyrek ve derneğin 2011 1. çeyrek bilançoları kullanılmıştır. Bu tablolara baktığımızda BJK A.Ş. mevcutları 47milyon TL borçları ise 318milyon TLdir. BJK A.Ş. net borcu bu şekilde 271M TL düzeyindedir. Dernekte ise mevcut 8.7milyon borç ise 129 Milyon'dur. Derneğin borç durumu da bu durum itibari ile  121Milyon düzeyindedir. Bu şekilde konsolide borcun 392M TL düzeyinde olduğu söylenebilir. Tabi buradaki en önemli sıkıntı bu borç miktarı değil devam eden senelere bakıldığında ortaya çıkan faaliyet karlılığıdır. Tabi bu noktada aklınıza öz sermayesi bu noktada olan şirketin nasıl iflas etmediği sorusu geliyordur. Yukarıda belirttiğim gibi şirketin aktifinde bulunan futbolcular tekrar değerleme yönetimi ile her dönem yeniden değerlendiriliyor tabi bu değerlendirme çoğu zaman gerçek bedellerinin bir miktar ötesinde gerçekleştiriliyor. O şekilde kulübün iflasının önüne geçiliyor. Bir dönem yine böyle bir sıkıntı yaşandığında Delgado'nun lisansı alelacele kulübe alınmış ve o an için şirketin sıkıntıya düşmesi önlenmişti. Bu noktada mevcut durumda bazı oyuncuların değerlerini sizlerle paylaşmak istiyorum bu şekilde ne demek istediğim daha iyi anlaşılacaktır.
  
Hugo Almeida 17M TL
İbrahim Toroman 10M TL
Necip Uysal 9M TL
Quaresma 24.5M TL
Simao 10M TL
Tabata 7M TL

Örneğin Tabata'nın değeri burada 7M TL iken kendisini 1.5M Eur'ya zar zor sattık.

Şirket her geçen sene buradaki bakiyeye eksi yazmaktadır. Bu bakiyeyi tersine çevirmek için kulübün süreklilik arz eden ve gelir getiren kaynaklara ihtiyacı vardır. Mevcut durumda yönetim bu kaynağı yaratmak yerine taraftarın gözüne güzel gözükecek sansasyonel transferlerle buradaki açığın daha çok büyümesine sebebiyet vermektedir. İşte Beşiktaş için işin esas karanlık noktası da budur. Tabi bu noktada bizi bekleyen tek sıkıntı bilançodaki bu eksi değer değildir. Bugüne kadar kulüpler gerek başkanların yardımı zaman zamansa devlet yardımları ile bu tabloyu bir çöküş tablosu olmaktan kurtarmıştır ancak önümüzdeki dönemde bu kurtarışlara engel olacak bir yeni uygulama devreye girecektir, Finansal Fair Play.

Peki UEFA'nın ortaya koyduğu bu Finansal Fair Play nedir?

- Futbol takımlarının giderleri gelirlerini aşmayacak.
- Son üç yıllık toplam gider, son 3 yıllık toplam geliri en fazla 5M Eur aşabilecek. Tabi bu kuralın istisnası 2015 yılına kadar bu değer 45M Eur, 2018'e kadar 30M Eur, 2018'den sonra 5M Eur olarak takip edilecek.
- Gelirler hesaplanırken stad gelirleri, yayın hakları, sponsorluk gelirleri, futbolcu satışı gelirleri hesaba katılacak.Diğer gelirler futbol dışı bırakılacak yani Fulya'dan gelen gelirler bu değerlendirmenin dışında kalacak.
- Kulübün hiçbir oyuncu ve yasal kuruma vadesi geçmiş borcu olmayacak.
- Öz sermayenin negatife düşmesi engellenecek.
- Futbolcu maaş, ücret ve primleri, toplam gelirin %70'ini geçemeyecek.
- Toplam borç, toplam gelirin %100'ünü geçemeyecek.

Bu noktadan bakıldığında bu kriterleri şu an itibari ile karşılamamız imkansız gözüküyor. Tabi öte yandan değişen taraftar profilini !!! sakinleştirmek ve de mutlu etmek için her transfer döneminde yapılması gereken yıldız transferlerin bu mali tablo ile karşılanması mümkün değildir.

Peki bu tablonun düzelmesi için ne yapılabilir;

Öncelikle kulübün ciddi şekilde bir sermaye girişine ihtiyacı vardır. Hele ki gelirlerin önemli bir kısmını oluşturan naklen yayın gelirlerinin bugünlerde düzenli olarak tahsil edilemediğini düşünürsek kulübün para ihtiyacının daha artacağını düşünmek yanlış olmaz. Mevcut duruma bakıldığında para girişini sağlamanın iki yolu var, ya bir miktar daha hisse satmak ya da elde bulunan değerli oyuncuları satmak. Her ikisi açısından da sıkıntı var hisse satışı bir süre sonra tehlikeli boyutlara erişebilir bu durumda yeni TTK'nın da değişmesi ile birlikte çoğunluk hisse üzerinden kulübün sahibi bir kurum veya kişi olabilmesinin yolu açılır. Mevcut yasalarda çoğunluk hisse kaybedilse bile şirket sözleşmesine bağlanarak hakimiyet kaybı söz konusu değil ancak yeni yasa ile ne olacağı kestirilemez. İkinci ihtimal gerçekleşir elde ki değerli oyuncuların satışı gerçekleşirse de bu sefer Kobe'yi Deron'u Totti'yi Beckham'ı bekleyen topluluk Quaresma transferi öncesi duruma geçip başkanını stada sokmaz. Ama gerçekçi davranmak gerekiyorsa bu yönde küçülmek en doğrusudur bugün için sadece kaybedilecek olan oyuncular olacaktır gelecekte ise kulübün kaybı söz konusudur. Zaten bu şekilde tribünden yıldız sevdalılarının uzaklaşıp orayı gerçek sahiplerine bırakacaklarını düşünüyorum.



5 Eylül 2011 Pazartesi

En İyi İkinci Meselesi

Şu an için gruplara baktığımızda en iyi ikinciler arasında son tablo; 

Norveç 13 puan (5'li grup 2 maçı  var, kıbrıs rum kesimi ve danimarka ile)
İsveç    12 puan (6'lı grup 3 maçı var, hollanda,finlandiya ve san marino ile, san marino grup sonuncusu olduğu için 2 maç sayabiliriz) hollanda grup birincisi 
Karadağ 11 puan (5'li grup 2 maçı var, isviçre ve grup birincisi ingiltere ile)
İrlanda 11 puan (6'lı grup 3 maçı var Ermenistan, Andora, Rusya) Rusya grup lideri Andora sonuncusu. 
Bosna 10 puan (6'lı grup (3 maçı var, Fransa, Luksemburg, Belarus) Luksemburg grup sonuncusu Fransa grup lideri 
Hırvatistan 10 puan (6'lı grup 3 maçı var,Letonya, İsrail, Yunanistan) Yunanistan grup lideri 
Çek Cumhuriyeti 10 Puan (5 li grup  İspanya ve Litvanya) İspanya grup lideri 
Türkiye 7 Puan (6'lı grup, Avusturya, Almanya, Azerbaycan) Almanya grup lideri 
Slovenya 5 puan (6'lı grup italya sırbistan) italya grup lideri sırbistan aynı puanda üçüncü

Tabi bu tabloya bakıldığında en rahat durumda olan Norveç, 5li grup olduğu için grup sonuncusu ile yaptığı maçların puanları silinmiyor ve de maçları Kıbrıs rum kesimi ve danimarka ile. Her iki maçı da kazandığında puanını 19'a çıkarıyor ve işini garantiliyor. Bence Norveç'ten sonra en şanslı takım Hırvatistan, oynayacağı üç maçta grup sonuncusu ile maçı yok ve grubun lideri yunanistan ile maçı var. Bu maçlardan minimum 6 puan çıkardığında o da favoriler arasına giriyor. 

Bizim durumumuz her zaman olduğu gibi bizden çok başkalarına bağlı, öncelikle 3 puanlı Kazakistan'ın 4 puanlı Azerbaycan'ı geçmesi gerekiyor. Bu durumda grup sonuncusu maçlarından 3 puanlık avantaj daha kazanıyoruz ve kalan 3 maçımızdan Avusturya ve Azerbaycan'ı yenip Almanya'dan da puan almamız gerekiyor. Tabi tüm bunları yapsak bile Norveç'in 4 puandan az alıp Kazakistan'ın grup sonuncusu olmamasını bekleyeceğiz. Bence ikinciler arasındaki rakibimizi beklememiz daha doğru olacak. Tabi bu sefer ikinciler grubu bayağı güçlü :)

2 Eylül 2011 Cuma

Seviyoruz Jorge Mendes'i


Mendes'ten yeni bir oyuncu daha aldık, ismi Julio Regufe Alves. Kendisi Bruno Alves'in kardeşi U-20 Portekiz Milli takımında ve Atletico Madrid'in B takımında oynuyor. Açıkçası bu seneki Portekiz milli takım altın jenarasyonlardan sonra uzun süredir gördüğüm en defansif portekiz takımıydı. Alves kardeşimiz de bu takımda ilk onbirden çok ağırlıklı olarak yedek oynayan bir oyuncu idi. Şimdi biz bu gelecek vaadeden !!! arkadaşın bonservisinin %50'sine 3.1 M ödedik, bonservisin öteki yarısı da Mendes'in şirketi tarafından alındı. Bu arada dikkatinizi çekmek isterim Alves'in bonservis bedeli 6.2 M Eur iken Fernansdes'in bonservisi 2M Eur. 


Öte yandan yine gündemde bir Almeida konusu var. Almeida ile ilgili olarak KAP'a gönderdiği bildirimde aşağıdaki ifade yer almaktadır; 

Almeida'nın transferi ise yine anılan oyuncunun daha evvelki kulübü olan Werder Bremen ile Şirketimiz arasında yapılan sözleşme kapsamında doğrudan Şirketimizce gerçekleştirilmiş olup, bu sözleşmeye istinaden Werder Bremen Kulübüne Almeida'nın federatif hakları için Şirketimizce 2.000.000 Euro ödenecektir.

Şirketimiz , Almeida'nın eski kulübü Werder Bremen ile imzaladığı transfer sözleşmesinden ve futbolcu ile imzaladığı sporcu sözleşmesinden sonra, yurtdışında kurulu bir firmanın Almeida'nın federatif hakları içinde yer alan ekonomik haklarının (Ekonomik haklar, oyuncunun Şirketimizce başka bir kulübe transfer edilmesi halinde ortaya çıkacak transfer bedeliyle sınırlı olmaksızın yaratılacak finansal değerlerdir.) %45'ine katılım için 2.000.000 Euro ödeme teklifini kabul etmiş ve taraflar arasında buna ilişkin özel nitelikte bir Ekonomik Haklara İştirak Sözleşmesi imzalanmıştır. 

Yani buradan anlaşıldığı üzere Almeida Werder Bremen'den 2M Eur karşılığında alınıyor ve bonservisi alındıktan hemen sonra oyuncunun haklarının %45'i 2M Eur karşılığında fona devrediliyor. Yani Beşiktaş Almeida için cebinden hiç bir para ödemeden Almeida'ya sahip oluyor. Bu durum o günlerde çok büyük bir transfer başarısı olarak anlatılmıştı. Aynı bildirimde yer alan bir madde de 

"d-Oyuncu için gelen transfer teklifini Şirketimizin kabul etmesi ancak Firmanın kabul etmemesine rağmen transferin Şirketimizce gerçekleştirilmesi durumunda, Firmanın ekonomik haklarına karşılık minimum 4.500.000 Euro ödenecektir. Oyuncu için gelen transfer teklifini Şirketimizin reddetmesi ancak, Firmanın kabul etmesi halinde ise, transfer teklifinin % 45'i fona ödenerek ekonomik hakların da Şirketimizce geri alınması söz konusu olabilecektir." yazıyor. 

Bir kaç gün önce kulüp yeni bir bildirim yayınlayarak Almeida'nın haklarını fondan almak için görüşmelere başladığını bildirdi. Muhtemelen 4M Eur civarında bir paraya %45'lik haklar kulübe devredilecek. Yani bir anlamda Ocak ayında fondan aldığı 2M Eur'yu Eylül ayında 4M Eur olarak ödeyecek. Bundan sonrası için yorum yapmıyorum, yorumu sizlere bırakıyorum. 

13 Temmuz 2011 Çarşamba

Neden?

Bu sonun başlangıcı Çarşı'nın "Ahmet Dursun Seba Gitsin" haykırışlarıyla başlamıştı. Bu haykırışların sonunda Seba gitmişti ama giderken de çok değerli bir şeyi Şerefli Beşiktaş'ı da yanında götürmüştü. Önce Serdar Bilgili sonrasında da Yıldırım Demirören'le devam eden ruhsuz bedenin beyin ölümü bugün sabah karşı gerçekleşti. Bir çok insan Masumiyet Karinesinden bahsedebilir ama benim için bu iddalarla birlikte kulübümün adının anılması bile yeterlidir. Bizler Beşiktaş'lılar olarak hiç bir zaman o metal objenin peşinde koşarken kendimizden Beşiktaş'lılığımızdan ödün vermemiştik, bizim içim asl olan mücadele etmekti o yarışın içinde olmaktı bu camianın hiç bir zaman önceleliği ne olursa olsun kazanmak değildi. Bu yarışın içinde nice seneler kaybeden olduk ama kaybedirken de temizliğimizden, dürüstlüğümüzden ödün vermeden kaybettik, dün akşamdan beri kendi kendime sorduğum tek bir soru var Neden? Gerçekten bu sorunun cevabını bilen varsa bana da söylesin.......


11 Mayıs 2011 Çarşamba

Simao Attı Kupa Geldi

Kötü geçen lig sezonunun tesellisi olarak kupaya sarılan Beşiktaş Simao'nun attığı 5. penaltı ile kupada da kabus görmeden uykusunda uyandı. Ben dahil bir çok Beşiktaş taraftarını kupada görmek istediği en son rakipdi aslında İBB, dün oynadıkları oyun ile de bu konuda insanların tedirginliğinin boşuna olmadığını gösterdiler.

Aslında Beşiktaş daha önce oynadığı 9 maçtan kazandıklarına benzer bir formasyonda sahada yer alıyordu. İBB'ye karşı kaybedilen maçların genel özeti olarak dirençsiz orta sahaları neden olarak rahatlıkla gösterebiliriz. Dün ise özellikle ilk yarıda Fernansdes ve Necip ile İBB'nin kendisine yaptığını yaptı Beşiktaş. Oyunu ağırlıklı kendi sahasında kabul ederek orta sahadaki ani baskılarla kapılan toplarda çok sayıda kontra pozisyon buldu. Açıkçası karşısında kendisi gibi oynayan bir Beşiktaş beklemeyen İBB ilk otuz dakikada bu şoku üzerinden atamadı, oynamaya değil oynatmamaya alışık İBB bu dönemde oldukça bocaladı. Zaten Fernandes'in güzel asisti ile Quaresma'nın attığı golü de bu bölümde buldu takım. Bu gol dışında da özellikle Quaresma'nın içinde olduğu çok fazla sayıda gol pozisyonu yakaladı Beşiktaş ama bu pozisyonlardaki son vuruş, pas seçimlerinde yapılan hatalarda nedeniyle gol sayısını arttırmak mümkün olmadı.

Gelen gol ile birlikte takımın iyice geriye yaslanması ve de geriden çıkan topları alması ve oyunu  rahatlatması gereken Guti'nin bu role hiç soyunmaması nedeniyle İBB pozisyonlar bulmaya başladı. Eğer ilk yarı takım geçerli bir gol yemediyse bu Necip ve özellikle de Fernandes'in Guti'nin yapması gerekenleri de yapmalarından kaynaklanmıştır. Burada yeri gelmişken bu takımın ilk transferi Fernandes olmalıdır. Yaşadığı sakatlığın etkilerini günden güne üzerinden atan Fernandes dün akşam eski günlerine çok yakın bir performans sergilemiştir. Fiziksel olarak sağlıklı bir Fernandes sadece Türkiye liginin değil Avrupa'da da o mevkinin sayılı isimlerinden birisidir. O nedenle piyasada adı geçen oyunculardan önce ilk imza Fernandes'e attırılmalıdır.

İkinci yarı ile karşımıza çıkan tablo ilk yarının sonundaki tablodan pek farklı olmadı. İBB defansta Toroman'ın yokluğunun hissedildiği iki pozisyonda önce beraberliği sonrasında da öne geçecek sayıyı yakaladı. Aslında sadece bu maç bile Tayfur Hoca'nın neden Beşiktaş'ın teknik direktörü olmayacağının kanıtı bir maçtı. Öncelikle ilk otuz dakikadan sonra artan İBB baskısı karşısında hiçbir önlem olamadı, maçı bizim televizyondan izlediğimiz tempoda seyretti. İlk yarının ardından artık sahadan iyice silinen Guti'ye 109 dakika boyunca bir müdahale yapmadı. Tabi nasıl müdahale yapsın elinde adam mı var diyenler olacaktır. Kulübede Ernst'in olmamasının suçu da Tayhur Hoca'nındır. Kupaya göre daha az önemi olan maçlarda oynatabileceği gençler yerine sahaya sürdüğü Ernst'in sakatlanması da onun sorumsuzluğundandır. Ernst olmasa bile elindeki yedek oyunculardan Guti'ye alternatif yaratabilirdi. Onur'u direkt olarak onun yerine alabilir veya sağ beke Hilbert'i alıp Erkem'i orta sahaya alıp Guti Onur değişikliği yapabilirdi. Ama o bu durumda bile en yanlış tercihi yapıp Guti Hilbert değişikliği yaptı. Tayfur Hoca'nın finaldeki hataları bununla da sınırlı değildi, penaltı sıralamasında takımın en iyi penaltı atan oyuncusu Simao'yu 5. sıraya yazması da doğru bir tercih değildi. Penaltılarn daha önce bitmesi durumunda takımın en iyi penaltı atan oyuncusu bu atışı kullanamama tehlikesi ile karşı karşıyaydı. Bu listeyi daha da uzatmak mümkün o nedenle kendisine en kısa sürede hizmetlerinden dolayı  teşekkür edilerek teknik adamlık hayatında başarılar dilemek üzere yollar ayrılmalıdır.

Maç sonunda kupayı en coşkulu şekilde kutlayan Almeida'nın da oyuna girdikten sonraki performansı son derece iyiydi. Özellikle oyunun son bölümünde yaratılan tehlikelerin hemen hemen hepsinde onun adı vardı. Dün maçtan sonra yapılan basın toplantısında Beşiktaş'tan ayrıldığını açıklayan Bobo'nun gidişi ile Almeida'nın bu takımda tutulması gerekliliği daha fazla olarak arttı. Tabi konunu içinde fon olduğu için o konuda söyleyecek fazla sözümüz yok.

Sözün özü kupa sevincini kısa kesip bir an önce önümüzdeki sene ile ilgili çalışmalara başlamak gerekir, alınacak çok yol var. 

5 Mayıs 2011 Perşembe

Türk Teknik Direktörlere Güvenelim!

Dün akşam NtvSpor'da Türk teknik direktörlerle iman tazeleme programı vardı. Benim bu konudaki fikrim sabit, bence işin özü, işini iyi yapan bir kişinin milliyeti olmaz dolayısıyla işin başındaki adamın sadece Türk olması nedeniyle desteklenmesi de söz konusu olamaz. Benim gördüğüm kadarıyla bir çok Türk teknik adam sadece geçmişteki futbolculuk kariyerleri nedeniyle futbolu bıraktıktan hemen sonra Süper Lig'te iş bulabiliyorlar. Sadece bu detay bile  aslında Türk teknik adamların desteklenmediği savını ortadan kaldırıyor. Öte yandan biz işin başına geldiğimizde bize verilen destek ile yabancı teknik direktörlere verilen destek aynı değil savı da tamamen algı yanılmasından ibarettir. Bugün Tayfur Havutçu'nun yerinde bir yabancı teknik adam olsa ve mevcut durumda takımda tek genç oyuncu oynatmasa alacağı eleştirileri tahmin etmek için kahin olmaya gerek yok.

Aslında konuyu milliyet tartışmasından çıkartıp nitelikli, niteliksiz eksenine almak daha doğru olur. Özellikle son yıllarda tüm dünya ekonomilerinin global olarak birbirine bağlanması ile birlikte iş dünyasında kullanılan bir terim var "iyi olan hiçbir şey yerel kalamaz", bu söz kesinlikle futbol için de geçerli. Futbolcu veya teknik direktör olarak eğer gerçekten belli bir seviyenin üzerinde iseniz yurt dışında konuşulmaya veya düşünülmeye başlıyorsunuz. Sadece bu argümanla bile Türk teknik adamların durumu rahatlıkla ortaya koymaya yeterdir. Bu ülkenin teknik direktör olarak tek ihracatı Fatih Terim ve bir de onun yanında gelecek vaad eden teknik direktörler listesine giren Ertuğrul Sağlam'dır. Bu iki ismin dışında birisinin yurt dışı için düşünülmemesidir asıl tartışılması gereken.

Son olarak bu konu ile ilgili bir saptamamı daha paylaşmak istiyorum, teknik direktör özellikleri içinde "adam gibi adam" olmak diye bir kriter yoktur. Bu kriter zaten insan olmanın bir kriteridir. Adam gibi adam olmayan kişiden sadece teknik direktör değil hiçbir şey olmaz. Dolayısıyla bir teknik direktörü överken adam gibi adam demek biraz komik kaçıyor.

12 Nisan 2011 Salı

Müthiş Elbombastico 3-3

Dünyanın en önemli 11. derbisi olan ElBombastico  maçı dün akşam Şan Siro'da oynandı. Gerek saha içindeki mücadelesi ile gerekse tribun şovlarıyla adına adına yakışır bir derbi oldu.
Maça hızlı başlayan taraf müthiş taraftar desteği ve onursal teknik direktörü Rıdvan Dilmen'in klasik 4-4-2 taktiğini uygulayan Neurosport oldu. Henüz ilk dakikalarda Emre'nin müthiş pasının güzel bir göğüs kontrolü ile alıp dönerek vuran Atilla'nın  pozisyonunu hakem elle kontrol olduğu gerekçesi ile iptal etti. Bu pozisyondan kısa süre sonra bu sefer Emre'nin sağ taraftan yaptığı ortaya kalecinin Petr Cech vari müdahalesi sonucunda ile topla buluşan takımın ele avuca sığmaz hunhar çocuğu Koray takımını öne geçiren golü attı. Golden sonra da özellikle ilk yarının ortalarına kadar Neurosport'un etkili ataklarını seyrettik. Bu arada dakikalar yirmiyi gösterirken Atilla'nın önce üst direğe çarpan sonrada çizgide seken topuna hakem devam kararı verdi, bu tip pozisyonlarda tartışmayı önlemek için Gazoz Ligi yönetimi önümüzdeki sezon çizgi kamerası veya çizgi hakemi uygulamasına mutlaka geçmelidir. İlk yarının sonralarında temposunda düşüş yaşayan Neurosport skor üstülüğü nedeniyle geriye doğru yaslanmaya başladı, bunu fark eden kurt hoca Bağış Erten savunmasını öne çıkararak takımı kanatlardan oynatmaya başladı, bu taktik değişiklikten sonra devre sonuna kadar Ayazma'nın üstünlüğünde geçen bir maç izledik. Ayazma pozisyonlar yakalasa da kalesinde devleşen Onur rakip takımın gollük ataklarını büyük bir ustalıkla önledi. Neurosport tarafında ise Erman Yaşar ve İsmail Şenol bu hamleye karşı oyuna bir oyuncu sokup sahada sekiz kişinin yerinin değiştirerek karşı takımın kafasının karıştırmayı denediler nitekim bu değişiklik ile ilk yarıyı 1-0 önde kapattılar.
İkinci yarıya ilk yarının sonunda yakaladığı rüzgar ile giren Ayazma üst üste pozisyonlar bulmaya başladı ve arka arkaya buldukları gollerle maçı 1-2'ye getirdiler. Maç bu şekilde sürerken Emre (aka Parma) kullanılan frikikten kaleciden seken topta boş kale ile karşı karşıya kaldı, topu ağlarla buluşturmak yerine kaleciye nişanlayınca maçı dengeye getirme şansını değerlendiremedi. Bu arada Ayazma artan baskısı ile bulduğu pozisyonlardan birinde oyunu 1-3'e getiren golü buldu. Maçın bu bölümünde Onur'un yaptığı kurtarışlar olmasa skor Ayazma lehine büyüyebilirdi.
Ayazma 1-3'lük skorun rehaveti ile son 10 dakikaya girildiğinde oyunu kendi sahasında kabul edip kontra toplarla skor arama yoluna gitti, işte bu noktada ilk yarıda yaptıkları değişikliklerle rakibin kafasını karıştıran Erman & İsmail ikilisi bu kez üçlü savunmaya geçip Emre'yi forvetin arkasına yollayıp çift forvete geçti. Bu değişiklik ile maç başında Rıdvan Hoca'nın "bitik 10 numara" dediği Emre sazı eline aldı ve kullandığı frikikten dönen topla giren gol ve uzaydan vurduğu şutla takımına müthiş bir geri dönüş yaşattı. Müşteri oyununa rağmen tabi ki Emre bir Alex değil. 

11 Nisan 2011 Pazartesi

Tayfur Hoca'nın Seçimleri


Schuster'in gidişi ile takımın başına geçen Tayfur Hoca'nın önünde tek önemli hedef kalmıştı, Ziraat Türkiye Kupası'nı kaldırmak. Aslında bu hedefin yanında bence bir diğer önemli hedefi de gelecek yıllar için umut veren Beşiktaş'ın yeniden canlanan öz kaynak varlıklarına daha fazla şans vermekti. Nedense Tayfur Hoca kendisinden hiçbir beklentinin olmadığını Süper Lig maçında bile bu konuda bir hamle yapmadı, üstelik karşısındaki rakip ligten düşmesi hemen hemen kesinleşen Kasımpaşaspor varken bile. Eminim ki dün stada giden veya televizyon karşısına geçen Beşiktaş'lıların Atınç'ı, Furkan'ı, belki de oyunun son bölümünde Muhammed'i görmek en büyük istekleri idi ama Tayfur Hoca'da diğer Türk antrenörlerden bir farkının olmadığını, ezberciliğin ve garanticiliğin bu ülkede geçer akçe olduğunu bir kere daha kanıtladı. Böylesine iddasız ve puan kaybı olsa dahi kimsenin sesinin çıkmayacağı bir maçta bu kolaycılığa gitmek Tayfur Hoca'yı da diğerleri ile aynı yere koymuştur. Unutmamak gerekir ki başarıyı her zaman diğerlerinden daha farklı düşünenler getirir. Kaldı ki bu iddasız maçta kendisine atılan tekmeler nedeniyle hırslanan Quaresma az daha ciddi bir sakatlık geçiriyordu eğer geçirdiği sakatlık çok daha önemli olup Gaziantep maçını kaçırsaydı garanti yolu tercih eden Tayfur Hoca çok daha büyük bir problemle yüzleşmek zorunda kalacaktı. Dünkü bu tabloyu gördükten sonra sahaya korkusuzca Necip'i, Onur'u Atınç'ı, Furkan'ı, Doğukan'ı, Cenk'i, Ersan'ı ve hatta Muhammed'i süren Schuster'e olan saygım bir kat daha arttı.

6 Nisan 2011 Çarşamba

Final Yolu Açık 3-0


Dün bir kere daha gördük ki televizyon başında yorum yapmak hayatta en kolay iş. Schuster sezon başından beri oynattığı oyun nedeniyle ciddi eleştiri alıyor gereksiz risk aldığından bahsediliyordu. Takımın kadro yapısına ve oyuncuların özelliklerine bakıldığında aslında takımın pozisyon bulması ve etkin bir oyun sergilemesi için High-Line oynamaktan ve önde basmaktan başka şansı yoktu. Tayfur hoca ilk geldiği maçtan itibaren oyun yapısını Türkiye'de sıklıkla kabul gören iki savunmaya yönelik orta saha oyuncusu ile oynatmaya başladı, bu durumda da ilk altmış dakika için kendisine yöneltilen "önde çoğalamıyor ve baskılı oynamıyor" yorumlarının hedefi oldu. Bir kere şunun altını önemle çizmek gerekir, dünya üzerinde hiçbir takım bu tipte oyuncularla high-line oynamadan önde baskı kurup rakibini karşı alana hapsetme şansına sahip değildir. Tabi ki şimdi yazıya kazanılan 3-0'lık maçtan sonra neden böyle bir giriş yaptın diyeceksiniz, dün akşamki maçta ilk altmış dakikada Gaziantep'in elde ettiği 5 net pozisyondan bir veya ikisi kalemizi bulsa ya da Rüştü belkide kariyerinin en iyi maçını oynamasa bugün çok farklı şeylerden bahsediyor olacaktık, öncelikle bunun altını çizmek istedim.

Özellikle ilk altmış dakikaya baktığımız Beşiktaş'ın direnen oyuncuları Rüştü, Toroman, Necip ve İsmail oldu. Özellikle Hilbert'in bulunduğu kanatta önündeki Quaresma'dan da hiç yardım alamaması nedeniyle Olcan ve Wagner'in birlikte geliştirdiği ataklarda çok net pozisyonlar verildi. Zaten takımın özellikle ligde bu durumda olmasının en büyük nedenlerinden birisi takım içinde gerçek anlamda bir sağ bek olmaması ve o bölge oynayan oyuncuların yaptıkları pozisyon hatalarıdır. Beşiktaş'ın yediği golleri analiz ettiğinizde o bölgedeki oyuncuların katkısı hiçte azımsanacak düzeyde olmadı. Burada özellikle Cenk'in performansından da bahsetmek gerekir, özellikleri nedeniyle belkide Türkiye'nin en farklı ileri uç oyuncusu. Bir forvet için aranan tüm özellikler kendisinde var, önümüzdeki yıllarda bu ligi domine edecek en önemli oyunculardan birisi olacak.

Maç Gaziantep'in üstünlüğü ile sürerken Tayfur Hoca çok doğru bir hamle ile sahada hiçbir şey yapmayan Guti'nin yerine Fernandes'i alarak çok doğru bir hamle yaptı. Burada Guti için bir parantez açmak gerekli, hafta içinde Twitter hesabından yazdığı önümüzdeki sene ile planlarının doğruluğunu dün geceki performansı ile kanıtladı. Sakatlıktan yeni çıkmasını performansının düşüklüğü ile bir bahane olarak öne sürebiliriz ama sezon başındaki Guti kötü oynadığı maçlarda bir arkadaşlarına yaptığı müdahalelerle takımın gerçek saha içi lideri olmuştu, dün sahada gezinen Guti'nin bir tek bedeni sahadaydı ruhu ise İspanya'da.

Fernandes değişikliğinden sonra takım özellikle orta sahada belirgin bir haraket kazandı, orta sahadaki baskı ile kapılan bir topta Simao'nun çok sevdiği noktada bir serbest vuruş kazandı. O bölgeden kullandığı serbest atışlarda çoğu futbolcunun penaltı yüzdesinden yüksek bir yüzde ile gol atan Portekiz'li bu durumu değerlendirmesini bildi ve Beşiktaş çok kötü başladığı maçta bir anda senaryoyu tersine çevirdi. Bu dakikadan sonra moral olarak çöken Gaziantep gelen ikinci golle birlikte kendisine Avrupa yolunun ligden geçeceğini anladı. İkinci golde ise bu sefer Almeida ile özdeşleşmiş bir ön direk kafa golü geldi ve Beşiktaş için final yolu açıldı.

Özellikle Fernandes'in girişi ile Quaresma ve Simao'nun artan etkinliği ile son yarım saatte kendisine final için gerekli skoru çıkan Beşiktaş bu kadar kötü geçen bir lig performansından sonra en azından sezonu kupa ile kapatmak yolunda önemli bir adım attı. Kupa yolundaki tek tehlike finale İBB'nin çıkmasıdır.

29 Mart 2011 Salı

2012 Yolunda Hayata Dönüş 2-0


2012 yolunda alınan Almanya ve Azerbaycan mağlubiyetleri sonrasında ümitlerimizi ve hayallerimizi 2014 için yapmaya başlamıştık ki Belçika ve Avusturya'nın kendi aralarında oynadığı maçlar sonunda bir takımın her iki maçı da almaması sonucunda azda olsa tünelin sonunda bir ışık bizim için belirmişti. Her zamanki gibi turnavanın ortasında oynadığımız ya tamam ya devam maçlarından birisi için Avusturya karşısına çıktık.

Takım kurgusuna baktığımızda artık bu takım için Hiddink'in takımı diyebiliriz hem diziliş olarak hem de sahada yer alan oyuncuların geçmişle çok fazla bağlantısı kalmamış durumda. Özellikle takımın orta sahasına baktığımızda gerçekten herkesi heyecanlandıran bir kapasiteye sahip burada önemli olan konu bu kapasitenin ne kadar sürede sahaya yansıtılacağı. Benim bu maç öncesi düşüncem orta sahada yer alan üçlünün Mehmet Topal - Selçuk ve Nuri'den oluşacağı yönündeydi ama Hiddink'in seçimi Selçuk - Nuri ve Mehmet Ekici'den oluştu. Benim alternatifimde Nuri kendi takımında oynadığı bölgede oynayarak daha çok verim alınacağını düşünüyordum ama sahadaki dizliş nedeniyle Mehmet Ekici'nin arkasında ve Selçuk'a daha yakın olarak sahada yer aldı. Bu pozisyonda ondan beklediğimiz verimi alamamıza neden oldu. Hiddink'in seçiminde basın toplantısında da söylediği gibi takımı atağa çıkaran oyuncuların Mehmet Ekici ve Arda olmasını tercih etti. Arda her ne kadar sol önde yer alsada maçın büyük bölümünde Burak'ın arkasında ve gol bölgesinde oynadı bu durumda sabit oynayan Avusturya savunmasında sıkıntılar yarattı.
Rakibe hem pres yapan hem de kaptığı topu düzgün bir şekilde oyuna sokan orta saha kurgumuz ile maça etkin bir şekilde başldık. İlk yirmi dakikada takım pozisyon buldu hem de oyunun hakimiyetini elinde tuttu zaten bu süre içinde golü de bularak skor avantajını da kendi lehine çevirdi. Ancak bu periyoddan sonra Avusturya'nın sahadaki etkinliği arttı. Bu dönemde bu baskıyı yememizin en önemli nedeni en uçta oynayan oyuncumuz Burak'ın kendisine gelen topları oyunda tutarak orta saha ile paylaşması yerine hucüm için kullanması da etken oldu. Avusturya'nın ikinci yarıda da benzer baskısının devam etmesi nedeniyle Hiddink doğru bir değişiklik ile Burak'ın yerine Semih'in girmesi ile bir miktar Avusturya baskısını önleme yoluna gittik. Semih'in girişi ile takımın sağ kanadının geliştirdiği mükemmel bir atak ile takımın ikinci golü geldi.
Burada bir parantezde Serdar Kesimal'a açmak gerekli, o da takımdaki birçok oyuncu gibi futbol altyapısını Almanya'da almış bir oyuncu. Sezon başından beri sergilediği iyi futbolu dün akşamda sahaya yansıttı, Servet ile iyi bir ikili oluşturarak maç boyunca rakibe hemen hemen hiç pozisyon verilmemesini sağladı. Hiddink'i de bu seçimi nedeniyle tebrik etmek gerekiyor.
Şimdi işin başında batırdığımız işi düzlüğe çıkarmak için yapmamız gereken ilk aşamayı tamamladık, ikinci adımda da Haziran'da Belçika'yı yenerek yapmamız gerekiyor.

21 Mart 2011 Pazartesi

Temiz Bir Sayfa


Bu aralar işlerin yoğunluğu, blogspotun kapatılması derken blogu bayağı bir boşladık. Aksi gibi bu süre içinde de bayağı olaylar oldu Dayı gitti, kaptan geldi iki derbi kaybettik derken kendimizi toparlayıp tekrar yazmaya başladık.

Öncelikle Schuster'in gidişi benim açımdan doğru bir karar değildi ama özellikle medya ve iş bilmez idareci baskısı nedeniyle olay dönüşü olmayan bir yola girmişti yine de Schuster giderken de Schuster'liğini yaparak kapıyı arkasından çekti ve çıktı gitti. Sonuç olarak Beşiktaş'ın başında kalmasını istediğim bir hoca idi ama iş buraya geldikten sonra söylenecek çok fazla bir şey de kalmıyor.

Takımın başına sezon sonuna !!! kadar Tayfur Havutçu geldi. Futbol oynadığı dönemlerde hırslı kişiliği ve ısırdığı dili ile hatırladığımız Tayfur Kaptan teknik adam portresinde bambaşka bir kişilik sergiliyor. Saha içine geldiğimizde de kadronun mevcudiyedi açısından geçmiş haftalardaki yapıyı korudu ama sahadaki değişiklikte küçük gibi gözükse de etkisel olarak büyük bir değişikliğe gitti. Geçmişte Schuster'in oynattığı üçlü orta sahayı geride Necip - Ernst önlerinde ve forvete daha yakın Guti ile oluşturdu. Bu dizilişin takıma iki önemli katkısı oldu, Ernst ve Necip takımın savunma gücüne büyük katkı yaparken, Guti enerjisinin büyük bir kısmını gol bölgesinde harcamaya başladı. Tayfur hocanın kullandığı bu diziliş aslında ligimizin en geçer akçe dizilişi ancak kadroda yer alan kişiler bakımında bu ligte bu formatı en iyi oynabilecek takım Beşiktaş.
Burada özellikle Necip'e ayrı bir parantez açmak gerekli, Beşiktaş maçlarını çıplak gözle izleyenler bir sonraki maçta top rakip takımın ayağındayken özellikle Necip'e dikkat etsinler, bu çocuğun önsezileri inanılmaz gelişmiş, rakibin attığı her kritik topu veya atak girişimini olması gereken yerde bulunarak engelliyor ve topu kaptıktan sonra en kısa sürede en doğru adama vererek takımın atağa çıkmasını sağlıyor. Bunun en güzel örneği Quaresma'nın getirip Almeida'ya attırdığı ikinci golde ilk pas Necip'e ait. Necip rakip atağında bulunması gereken en doğru yerde olup topu kapıyor ve Quaresma'ya mükkemmel bir top atıyor sonrasında da Beşiktaş'ın kontra atak gölü geliyor.
Beşiktaş'ın Kayserispor maçına ramen çözmesi gereken en büyük problem en uç forvet noktasında. Almanya ligini takip edenler çok iyi biliyorlar ki Almeida'nın Kayserispor maçında sergilediği performans Almeida'nın bir yüzü, diğer yüzü ise daha önceki maçlarda sergilediği performanslar. Ne yazık ki kendisinin bir sürekliliği ve standartı yok, o nedenle Portekiz Mill Takımı ve Werder Bremen'de oynadığı dönemlerde sürekli olarak onun yerine bir alternatif arayışı içinde olunuyor. Öte yandan son dönemdeki performansı ile Bobo'da bu mevkinin garanti oyuncusu olmaktan çok uzak bir performans sergiliyor, zaten Bobo'nun hiçbir zaman sezonun tamamında belli performansın üstünde sergilediği oyuna şahit olmadık. Bu nedenle önümüzdeki dönemde bu takımın çözülmesi gereken en önemli sorunlarından birisi de defanstaki oyuncu kalitesizliği olduğu kadar gölcüdür de.

26 Şubat 2011 Cumartesi

Teknik Direktör mü Büyücü mü?

Hazır Beşiktaş'ın teknik direktörünün tartışılmaya başladığı bugünlerde uzun zamandır kafamda olan konyu tartışmaya açmak istedim. Teknik direktörler, futbol takımları için işlerin kötü gittiği dönemlerde yönetimin kurulunun yangın halinde camı kırın ve kovun stratejisine kurban giden can simitleri gibidirler. Benim tartışmaya açmak istediğim konuda tam bu noktada önem kazanıyor aslında, bir teknik direktörün takımın başarına veya başarısızlığına etkisi nedir? Benim bu soruya cevabım oldukça net aslında, teknik direktörün bir takımın performansına etkisini + - %20'den fazla olmayıcağını düşünüyorum. Tabiki bu noktada çan eğrisinin her iki köşesinde kalan (bir tarafa Jose Mourinho'yu öbür tarfa Hakan Kutlu'yı koyuyorum) istisnaları bu değerlendirmenin dışında tutuyorum.

Şimdi sunduğumuz tezi destekleyen örneklere bakalım; bu teze ait en iyi örneklerden birisi Fatih Terim'dir. Fatih Terim Galatasaray'ın başına iki farklı zamanda geldi, ilk dönemde Türk futbol tarihinin en iyi performanslarından birisini sergilerken ikinci döneminde Galatasaray'ın başına gelen herhangibir teknik direktörden farksız bir performans sergiledi. Bu noktada rahatlıkla bir takımın başarısının ve başarısızlığının tamamiyle veya daha yumuşatılmış bir şekilde ağırlıkla bir kişinin sorumluluğunda olmadığını görebilriz. Takımın toplu halde başarı olması için teknik direktörünün yanında takımda yer alan oyuncuların potansiyelleri, oyuncuların birbirine uyumu, yönetimin doğru yönetim fonksiyonlarını yerine getirmesi gibi değişkenler devreye giriyor, hatta bu değişkenlere futbol şansını bile eklemek doğru olabilir. Teknik direktörün performansa katkısı %20 oranındadır derken işte tüm bu değişkenlerle birlikte değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Galatasaray örneğinden yola çıktığımıza göre oradan devam edelim, Fatih Terim'in her iki dönemindeki futbolcu kadrosunu göz önüne aldığımızda her iki kadro arasında ciddi bir potansiyel farkı olduğunu gözlemleriz, işte iyi teknik direktörün %20'lik etkisi o potansiyeli doğru bir kurgu ile sahaya yansıtılmasını sağlamaktır. O nedenle hiç kimse Galatasaray'ın ikinci döneminde sergilediği performans nedeniyle Fatih Terim'e kötü teknik direktör diyemez. Bu örneği rahatlıkla çoğaltabiliriz, Beşiktaş için baktığımızda Del Bosque'nün kötü teknik direktör olduğunu söyleyemez, Beşiktaş'tan önce ve sonra ortaya koydukları görülüyorken bu adam işi bilmiyor demek bizden çok Nörolog'ların ve Psikolog'ların araştırma dalına giriyor.  Frank Rijkaard'da bu konuda kullanabileceğimiz bir başkaörnektir, Galatasaray macerası çok yakın olduğu için giderken kendisi için söylenenler rahatlıkla hatırlayabiliriz, peki bu adam bu kadar işten anlamayan bir kişi ise Barcelona performansını sadece oyıuncu kalitesi ile açıklamak ve onun başına kim geçerse başarılı olur demek çok doğru olmaz.

Sonuç olarak özellikle başarısızlığın tek sorumlusu olarak teknik direktörü değiştirmek, sürekli aynı şeyleri yapıp farklı sonuç beklemek deyişine inanlara uygun bir davranıştır.

24 Şubat 2011 Perşembe

FM 11 Duran Top Taktiği

Korner ve serbest vuruşların önemi diğer FM oyunlarına kıyasla ciddi ortanda artmış durumda FM 11'de.Oyunun eski versiyonlarında sadece bu topları kullanacak oyuncuları seçerken bu sene oyuna eklenen yeni arayüz sayesinde duran topları daha etkin bir şekilde organize etmeniz sağlanıyor. Özellikle de kendi takımınıza denk ve daha güç takımlarla oynarken bu organizasyonların önemi daha da fazla artıyor. Oyun içinde duran toplarlara ilgili olarak müdahale ettiğiniz iki bölüm var, birincisi duran top organizasyonlarını yaptığınız  taktik bölümünün altında Corner Kick Takers menüsü altındaki Edit Set Piece İns. bölümü, bir diğeri de hazırladığınız bu taktik kurguyu futbolculara uygulattığımız Match Preparation menüsü altındaki Atacking & Defending Set Pieces bölümü. Öncelikle kurgunun hazırlandığı bölümdeki detaylara bir göz atalım. İşin tabiki en kritik yanı korner vuruşunu kullananlar ve bunu gol ile sonçlandıracak kişiler, kadronuzdaki en iyi koner atan kişileri belirlemek için taktik ekranında iken Views menüsünden Attributes kısmına gelerek kadrodaki oyuncuları corner atma yeteneğine göre sıralayabilirsiniz. Yanlız burada dikkat edilmesi gereken önemli bir notka var, bu sıralama sadece oyuncuların Corners özelliği göz önüne bakılarak listelenmiştir. Çoğu zaman sadece corner özelliğinin yüksek olması o oyuncunun iyi korner kullanabileceği anlamına gelmez, iyi bir bir duran top oyuncusunun crossing, flair, passing özelliklerinin de iyi olması gerekir. Çoğu zaman yardımcı antrenörleriniz duran top kullanıcıları konusunda size gelip corner özelliği yüksek oyuncuları bazı oyuncuların yerine daha düşük özellikteki oyuncular önerebilir. Bunun kaynağı az önce bahsettiğim sebeptendir. Korner kullanıcıları konusunda dikkat edilmesi gereken bir başka hususta sağ taraftan kullanılan kornerleri sol ayaklı oyuncuların sol taraftan kullanılan kornerlerin sağ ayaklı oyuncular tarafından kullanılması duran topların etksini arttıracaktır. Tabiki benzer seviyede iki farklı oyuncunuz yok ise o zaman en iyi kullanana attırmak en doğrusudur. Oyuncu seçiminden sonra işin en önemli kısımlarından birisine geldik, nereye atacağız ve orada kimler olmalı ?

Yandaki resimde de gördüğünüz gibi ben tercihimi ağırlık olarak aynı bölgeye bir kanattan ön direğe diğer kanattan arka direğe olarak yapıyorum. Bunun nedeni kornerde en etkili olacak hava hakimiyeti olan defans oyuncumu ve karambollerden gol çıkarabilen forvet oyuncumu o bölgeye yerleştiriyorum. Ön direk ve arka direk organizasyonu yapmamdaki bir diğer sebepte bu noktaların kalecinin en etkisiz olduğu bölgeler olmasıdır. Tabi burada unutulmaması gereken en önemli nokta geride savunmaya bıraktığınız oyuncular kesinlikle korner atıcı listesinde olmamalıdır. Aksi takdirde dönen toplarda kontra gol yemeniz içten değildir. Konrner organizasyonundan sonra bir diğer önemli noktada bu organizasyonunu çalışmasını yaptırmaktır. Özellikle zor maçlar öncesinde match preparation bölümünde atak için duran top çalıştırmanız şiddetle tavisye edilir.

20 Şubat 2011 Pazar

Tüp Takılmış Ferrari 2-4

Kafamızda derbi öncesi nasıl bir onbir çıkar eksersizleri yaparken, Ümraniye'den gelen haber ile hesaplar iyice altüst oldu. Schuster, 18 kişilik maç kadrosuna Sivok ve Bobo'yu almamıştı. Sivok'un sakatlık sonrası henüz form tutaması mazeret olarak alınabilirdi ama Bobo konusndaki seçime ciddi anlamda içerlemiştim. Nobre'nin Galatasaray konusundaki gol şansı ne ise  Bobo için de Fenerbahçe konusunda söylenebilirdi. Zira maç sonuna baktığımızda kadronun dışında kalan bu ikilinin yerine seçilen Ferrari ve Almeida maçın kader adamları olmuştu. Bir anlamda bu haberi duyduğumuzda kafamızda ortaya çıkan soru işareti maç sonunda büyük bir hüsrana dönüşmüştü. Öte yandan Schuster'in sahaya sürdüğü ilk 11'i duyduğumuzda gördüğümüz üçlü orta saha umutları arttırsa da benim aklım Ümraniye'de bırakılan üvey evlat Bobo'da kalmıştı.

Maça geldiğimizde Fenerbahçe'nin ligin ikinci yarısı ile birlikte en önemli silahı haline gelen maça hızlı başlangıç ile oyuna giriş yaptı. Tabi bu arada Beşiktaş, artık bir klasik haline dönen yan top gollerinden birisini yedi ve takım moral olarak ilk beş dakikada bir anda çöktü. Bu moralsizliği Fenerbahçe özellikle Dia çok iyi değerlendirdi ve ilk yirmi dakika itibari ile Fenerbahçe'nin Beşiktaş'ın sol kanadından sayısız gol pozisyonuna girmesini sağladı. Dakikalar ilerledikçe Fenerbahçe'nin farkı ikiye taşıyan gölü gelmedi ve Dia'nın temposunun düşmesi ile birlikte oyunun kontrolü yavaş yavaş Beşiktaş lehine geçmeye başladı. Bu bölümde özellikle Necip'in Simao'nun ve de Quaresma'nın etkili oyunu ile oyun Fenerbahçe yarı sahasında oynanmaya başladı. İlk yirmi dakikada Dia - Ekrem pozisyonlarının yerinin Quaresma - Santos mücadelesi aldı. İlk yarının sonunda geldiğimizde ise bir futbol klasiğini gerçeğe dönüşmesini izledik, ilk bölümde çok sayıda gol fırsatını değerlendiremeyen Fenerbahçe için atamayana atarlar kuralı işledi ve Ekrem'in müthiş golü geldi.

Devre arasında Beşiktaş'ın daha güçlü ortasahası nedeniyle oyunu kontrolüne alacağını düşünüyordum ki ikinci yarı aynen bu şekilde başladı. Rakip alanda baskı kuran Beşiktaş bu sefer duran topta golü bulan taraf oldu. Bu dakikadan sonra geride kontrollü oynama sırası Beşiktaş'a gelmişti, defansının önünde Ernst ve Necip ile kazandığı topları hızlı bir şekilde Guti'ye aktarılıyor o da hem Simao hem de Quaresma ile birlikte pozisyon arıyorlardı. Oyun tam bu formatta iken ilk yarıda Niang'ın yakaladığı pozisyonun çok daha kolayı Almeida'nın ayağına geldi, Almeida yaklaşık 40 metre topu sürdükten sonra golü atamayınca bu sefer atamayana atarlar kuralının işleme sırası Fenerbahçe'ye geçmişti. Bu pozisyondan beş dakika sonra Ferrari'nin topla ilgisi olmayan bir noktada Lugano'ya müdahalesi geldi ve artık penaltıyı gole çeviren Alex'in sahne alma vakti gelmişti. Fenerbahçe'ye geldiğinden beri her Beşiktaş maçında özel bir performans sergileyen Alex belkide derbi tarihinin en kısa sürede had-trick'ini yaparak maçı Fenerbahçe adına bitirdi. Tabi burada kırmız karttan sonra Necip - Aurelio değişiklği yerine Quaresma - Simao - Almeida üçlüsünden birisini çıkarıp Fernandes'i oyuna almayan Schuster'in katkısını da unutmamak lazım. Bu hamleyi yapsa belki de maçı 2-2 de tutabilirdi ama sonuç Alex nasıl istediyse öyle oldu.

18 Şubat 2011 Cuma

En İyi Taktik Düzen (2)

Gelen yorumlara ve sayfanın aldığı hite baktığımızda en iyi taktik düzen başlığımızın oldukça tutulduğunu gördüm. Bu nedenle bu serinin devam postlarını yapacağım. Bu postta takımınıza oluşturacağınız taktikleri hazırlarken dizilişinizin statejisini oluşturduğunuz felsefe başılığına değineceğim. Bu başlık altında bulunan seçenekler ;
- Very Rigid (Çok Katı)
- Rigid (Katı)
- Balanced (Dengeli)
- Fluid (Akıcı)
-Very Fluid (Çok Akıcı)

Aslında başlıkların isimlerine bakarak akıcı iyi katı olan Ziya Doğan taktiği şeklinde bakmamak lazım. Her stilin kendine göre ciddi avantajları ve dezavatajları var. Felsefe bölümünde seçtiğiniz oyun şekli temel olarak oyuncuların saha içinde ne şekilde haraket etmelerini istediğiniz en önemli bölümdür. Temel anlamda baktığımızda Rigid ile kastedilen daha keshin ve  sağlam bir defans yapısı fluid ile bahsedilen ise daha akıcı bir atak tercihidir. Tabiki buradaki en önemli faktör sizin ne oynamayı istediğiniz değil takımdaki oyuncuların bu felsefeye ne kadar uyum sağlayacaklarıdır.

Very Rigid

Bu başlık altındaki felsefenin ana amacı oyuncuların mümkün olduğunca kendi oyun alanlarının dışında bir yerde bulunmamalarıdır. Takımın defans - orta saha ve hücüm bölümleri kesin çizgilerle birbirinden ayrılmıştır. Oyuncular kendi bölgeleri dışına çıkmayı kesinlikle düşünmezler. Bu oyunun en büyük avantajı sağlam bir defans kurgusu yaratmaktır. Rakip takım sizin sahanızda kolaylıkla boş alan bulamaz. Tabi bu durum defans tarafındaki bu sağlam yapının yanında özellikle atak bölümünde rakibe karşı eksik adamlarla kalmanızı sağlayabilir. Bu durumu önlemek için orta sahada bulunan yaratıcı oyuncularınıza daha fazla serbest oyun seçeneği ve ataklara katılma görevi verebilirsiniz. Aksi takdirde pozisyon üretemeyen ama sağlam bir defansif yapısı olan bir takımınız olacaktır.


Rigid

Aslında rigid için en iyi tanımlama very rigidden daha esnek ama balanced dan daha tutucu diyebiliriz. Bu takitiğin very rigidden en büyük farkı defans, orta saha ve hücüm bir miktar iç içe girmiş şekilde sahada yer alır. Bu şekilde defans ve orta sahadakiler atak bölümüne daha fazla destek verir.
Aslında bu felsefe klasik bir 4-4-2 için en idealidir. Hücüma katılan bek oyuncuları, ortasaha bir tane yaratıcı ve hcümü destekleyen ortasaha ve bir tane defansif özellikli oyuncu olarak tanımlayabiliriz. Aslında takımın bir blok halinde haraket ettiği bir tatik olarak da adlandırabiliriz. Bu taktikte hem defansınızda bir güven elde ederken hem de atak konusunda very rigide göre daha az sıkıntı çekersiniz. Rigid felsefesi için en önemli unsur oyunun iki  yönünü oynayan beklere ve orta sahaya sahip olmanızdan geçer.

Balanced

Bu felsefeyi atak oyuncularının önde bastığı, defans oyuncularının kendi alanlarını koruduğu ve orta sahadakilerin bu iki bölümün arasını kapattığı oyun olarak tanımlayabiliriz. Bu taktikte rigid'e göre daha fazla atak görevi alan oyuncunuz olduğu gibi takımın kontra ataklar yemesi daha olası bir durumdur. Balanced taktiğinin en büyük özelliği oyunu her iki yanınada ilerleyen bölümlerde geçiş yapmanızı sağlayan bir yapıya sahip olmasıdır. Özellikle bu taktikte yaratıcı oyuncularınıza daha fazla özgürlük vererek onlardan boşalan defans güvenliğini diğer oyuncuların kapatmasını sağlayabilirsiniz.

Fluid

Bu taktikte oyuncuların görev bölgeleri ve görevleri oyunlarına az miktarda etki eder. Oyuncuların kendi yargıları devreye girerek sahada bulunması gerektiği bölgeyi tespit eder. Tüm takımın öncelikle isteği atağa destek vermek ve o bölgede yer almaktır. Bu felsefe takımı beşer kişilik iki gruba ayrır, defansif özellikli oyuncular kalelerin savurken, atak özellikli oyuncular gol ararlar. Buradaki en önemli unsur defans görevi ile yetkilendirdiğiniz oyuncuların kalitesidir. Çoğu zaman rakibe karşı birebir pozisyonlar verme durumunda kalacaklardır.

Very Fluid

Bu felsefe için aslında sahada tek bir kişinin varlığından bahsedebilriz. Takım tüm bireyleri ile hücüm ve savunma yapmaya çalışır. Tabi bu taktiğin en büyük zorluğu süper bir atak gücünün yanında, özellikle atak bölümündeki oyuncuların defansif özelliklerinin azlığı nedeniyle savunmada yaşacağınız zorluklardır.
Bu taktiği iyi uygulayan bir takımın maçında bol bol gol pozisyonları izlenebilir ancak yine tekrarlamak gerekirse defansif yönden de ciddi sıkıntılar yaşanır. Genelde bol gollü maç sonuçları doğuran bir taktiktir.

Avrupa'da Yolun Sonu; 1 - 4

Beşiktaş elinde kalan iki hedeften bir tanesini de dün akşam kaybetti, artık elinde ulaşbileceği tek hedef kaldı o da  Ziraat Türkiye Kupası. Bu arada Ziraat Türkiye Kupası'nda da yaşanacak bir başarısızlık takımın önümüzdeki sene Avurpa Kupa'larına katılamasının doğuracaktır. Beşiktaş'ın ligte sergilediği olumsuz performansa ramen bu sene Avrupa maçlarında gösterdiği performans nedeniyle dün akşamki maç öncesinde bayağı umutlanmıştık, kötü geçen bir sezonda en azından M. City'ye rakip olarak elenmek bu sezonki hedeflerden birisi olmuştu ama Türk takımlarının korkulu rüyası Andriy Shevchenko'yu bu hesabın dışında bırakmakla ne kadar büyük bir hata yaptığımızı gördük. 34 yaşındaki yıldız oyuncunun artık gelenekselleşen İstanbul performanslarından birisini sergilediği maçtan sonra bu sene için de Avrupa Kupası defterini kapatmış olduk.

Aslında maç o kadar da kötü başlamamıştı, Schuster takımını görece daha zor maçlarda oynattığı üçlü orta saha ile sahaya sürmüştü. Forvette de Almeida'nın gelişinden sonra ikinci plana itilen Bobo ile başlamıştık. Umutla başlayan gece Türk futbolunun kabusu olan duran top ile son buldu, Beşiktaş kalesine gelen ilk korner atışında golü yedi. Yediğimiz ilk iki gölün yaratıcısı Shevchenko'yu her iki kornerde de Hilbert savunuyordu. Yanlışım olabilir ama ben Hilbert'in Türkiye'ye geldiğinden beri bırakın duran topları, pozisyon gereği olarakta topa kafa vurduğunu hatırlamıyorum. Tabiki duran toputan yediğimiz gollerin tek sorumlusu Hilbert değil ama kalenizde duran topa çıkmayı bilmeyen bir kaleci varken onun dışında kalan tüm noktalarda doğruyu yapmalısınız ki her duran top kalenizde bir gol tehlikesi haline dönüşmesin. Yenilen bu golden sonra başka bir istatistik devreye girdi, Beşiktaş bu sezon geriye düştüğü maçların sadece üç tanesini çevirebilmişti. Sonuç bu istatistiği haklı çıkaran bir şekilde oluştu.

Beşiktaş'ın dünkü mağlubiyeti ile ilgili olarak bir çok nokta sayabiliriz; aylardır futbol oynamayan Ferrari'nin Toroman Üzülmez kavgası sonrasında oynaması, Guti'nin belki de bu sezonun en kötü performansını sergilemesi, sezonun ilk yarısını istikrar abidesi Ernst'in Fernandes'in gelişi ile ikinci plana atılıp bu maçta oynayamaması nedeniyle forma giymesi, Bobo'nun gitmekle kalmak arasında bir yerlerde kalması, İsmail'in üzerine yüklenen sorumluluğun altından kalkamaması, tüm bu olumsuzluklar dışında Beşiktaş'ın bir türlü takım olamaması dünkü hezimetin bir sonucudur . Tabiki tüm bunların dışında bir de Quaresma konusu var ki, takımın bu halini daha iyi anlamamızı sağlıyor. Queresma yapısı itibari ile hırslı bir insan ve dün geceki mağlubiyeti kendisine yediremiyerek maçın sonundaki gereksiz haraketi yaptı, zaten kendisi yeteneklerinin eksikliğinden değil bu haraketi ortaya koyan karakteri nedeniyle büyük takımların oyuncusu olmadı. Bu durumun en kötü yanı bazı Beşiktaş'lı taraftarların bu haraketine ramen oyundan çıkarken alkışlaması idi, maç önü basın toplantısında takımın kaptanlığını isteyen Quaresma'ya sen olsan kendini kaptan yaparmısın diye sormak gerekiyor.

Toparlamak gerekirse bu sonuçtan sonra herkes Schuster'in kellesini isteyecektir,  sonuç ne olursa olsun şu zamanda Schuster'i kovmak yapacak en büyük hatadır.

5 Şubat 2011 Cumartesi

Hakemi Bırakalım Kendimize Bakalım; 1-1

Dünkü maçta yaşanan puan kaybını Kamil Abitoğlu'na bağlamak bugün için yapılacak en büyük hata olur, bu maçın puan kaybının en büyük sebebi Schuster'in gereksiz ısrarıdır. Kamil Abitoğlu'nun  maç içinde yaşadığı tartışmalı pozisyonlara bakarsak;
- İbrahim Toroman'ın Emenike'nin bileğine yaptığı müdahale, olması gereken direkt kırmızı kart, karar sadece faul
- İbrahim Toroman'ın ilk yarıda Emenike'yi ceza sahasında düşürmesi, olması gereken karar penaltı, karar devam
- Hakan Arıkan'ın Emenike'ye müdahalesi, olması gereken kırmızı kart ve penaltı, karar korner
- Simao'nun ceza sahası içinde düşürülüşü, olması gereken karar penaltı, karar ceza sahası dışından serbest vuruş
- Almeida'nın çizginin içinden çıkan topu, olması gereken karar gol, karar devam.

Yukarıdaki hatalar gerçekleşme sırasına göre dizilmiştir, bu nedenle hakem konusunda serzenişte bulunması gereken bir takım var ise öncelik Karabükspor'undur. Sonuç olarak Kamil Abitoğlu çok kötü bir yönetim göstererek maçın sonucuna direkt olarak etki etmiştir ama bunu sadece Beşiktaş'ın hakkı yendi şeklinde ortaya koymak doğru değildir. Kaldı ki Beşiktaş alehine hatalı bir kararın bulunmadığı ilk devrede maçın  pozisyon üstünlüğüne sahip takımı tartışmasız Karabükspor'du. Bu nedenle biz hakem tartışmasını bir yana bırakıp asıl konuşmamız gereken Schuster'e bakalım.

Schuster ne yazık ki geçmişte de belirttiğimiz görece olarak ismi büyük rakipler dışında her maça aynı taktik ile çıkmaya devam ediyor. Eğer rakip oyunu kendi yarı alanında kabul etmek yerine topu orta sahaya taşıyarak kazandığı topları gelişi güzel vurmak yerine birşeyler yapmaya çalıştığı durumlarda sıkıntı yaşıyor. Schuster'in oyun planında kullanındığı iki orta saha ve forvette kullandığı Almedia ile arkasındaki Nobre, rakip topu orta alanda tuttuğu zaman bütün etkinliklerini yitiriyor. Bir de bunun üzerine rakibin hızlı oyuncuları bknz Emenike ve de ayağı top yapan orta saha oyuncusu bknz Hakan Özmert gibi oyuncuları var ise maç  Beşiktaş'ın stoperleri ve kalecisi ile rakip takımın hücum hattı arasında geçiyor. Dünkü maçın ilk kırkbeş dakikasında yaşanan da aynen bu idi. Beşiktaş oyunu rakip yarı alana yığamadı zaman Nobre'nin hiç bir fonksiyonu kalmıyor aksine oyun setlerinde top en kilit noktada ayağına geldiği için takım atakta iken top kaybına veya atağın verimsiz kullanılmasına sebebiyet veriyor. Beşiktaş için kullanılması gereken taktik kesinlikle üçlü bir orta sahadır. Schuster elinde ortasahada oyunun iki yönünü oynabilecek altı tane adam varken neden ısrarla Nobre'li sistem ile oynadığını anlayamıyorum.

Bir diğer tercih probleminin de Üzülmez - İsmail ikilisinde olduğunu düşünüyorum. İsmail yaşı ve fizik kondüsyonu açısında hafta üç tane maçı kaldıracak düzeyde, bu nedenle sakat ve cezalı olmadığı zaman mutlaka oynaması gerekiyor. Beşiktaş'ın hücum aksiyonlarında kanat bindirmeleri önemli bir yer tutuyor, Üzülmez oyun görüşü ve kabiliyetleri nedeniyle önünde oynayan Simao ve Quaresma'nın destekçisi olacak özelliklere sahip değil. Üzülmez'in oynadığı maçlarda önünüde oynayan oyuncunun veriminde ciddi düşüşler oluyor. Üzülmez kanat atağı gerçekleşirken önündeki oyuncuya alan açacak binidirmeyi hiçbir zaman gerçekleştiremiyor ya da top bir şekilde orta yapılacak pozisyonda ayağına geldiğinde doğru ve isbetli bir pas atamıyor. Bu nedenle  az öncede belirttiğim gibi sakat veya cezalı olma durumu olmadığında mutlaka o kanatta oynayacak oyuncu İsmail olmalıdır.

 Dünkü maçlardan sonra  Kayserisporun kazanması ile dördüncü ile arasındaki puan farkı yediye çıkan takımın önümüzdeki sene Avrupa kupalarına gidebilmek için tek yol Ziraat Türkiye kupasının kazanılması kaldı. Umarım Beşiktaş elinde kalan tek hedefinde de Schuster'in bu hatalı tercihlerinin kurbanı olmaz.

FM 11 En Iyi Taktik Düzen

Taktik organizasyon bir teknik direktörün en önemli silahı, FM 11'de bu silahı etkin mbir şekilde kullanmanız için çok esnek bir motor sunmuş durumda. Oyunun geçtiğimiz versiyonlarında maç öncesinde takımın taktiğini dilediğiniz şekilde değitirerek maça çıkabiliyordunuz ama FM 11 ile birlikte Match Preparetion bölümünde gördüğümüz gibi takıma oynatacağınız taktiği daha önce çalıştırmanız gerekiyor. Tabiki çalıştırmadığınız bir taktiği takıma uygulatma şansınız da var ama oynatmak istediğini formasyonun sahaya yansıması aynı etkinlikte olmuyor. Bu nedenle bu bölümde takıma vereceğiniz üç taktiği daha önceden belirlemeniz gerekiyor. Aslında sadece önceden belirlemekte yetmiyor bir süre bu taktiği takıma çalıştırmanız gerekiyor, ancak bu çalışmadan sonra taktikten gerekli verimi alabiliyorsunuz, bu sürecin herhangibir anında takımın bu taktik ile uyumunu yine match preparation bölümünden takip edebilirsiniz. Yine bu bölümde yer alan Workload kısmında takımın bu konudaki çalışmaya ne kadar ağırlık vereceğini de belirleyebilirsiniz. Yanlız bu noktada atlanmaması gereken önemli bir nokta var, buradaki çalışma temposunu ne kadar arttırırsanız oyuncuların kişisel gelişimleri için ayırdıkları zamandan o kadar çalarsınız. Takıma taktik antreman yüklemesi yaparken bir anda yeteneklerinin azaldığını görebilirsiniz. Benim genel de kullandığım iki takik sırası  ile;


4-2-4
Bu taktiği ağırlık olarak ligte ve Avrupa'da rakip takımın gücünün benden düşük olduğu durumlarda kullanıyorum. Bu taktikteki en kritik bölge kanatlarda kullanılacak oyuncular ve orta göbekteki ikili. Özellikle orta göbekteki ikiliden Ball Win oyuncusunun Tackling - Marking ve Passing özelliklerinin 15 civarında olması gerekiyor. Tabi bu özelliklerinin yanında Stamına ve Strength'i en az 16, Team Work ve Work Rate'nin 15 civarında olması gerekiyor. Bu oyuncu aslında taktiğin en kilit oyuncusu ana görevi rakip alana yığdığımız oyunda kaptırılan topları en kısa sürede geri kazanıp kendisinden daha yaratıcı olan orta saha oyuncusuna iletmek. Bu bölgede ben genelde Fabian Ernst'i kullanıyorum, onunla birlikte Man. City'den rahatlıkla kiralayıp sonrada bonservisini alabileceğini Vincent Kompany var. Kompany bu bölge de kullanabileceğiniz gibi defansın göbeğinde ve aşağıda sayacağım diğer taktiklerde de rahatlıkla kullanabilirsiniz. Tabiki Necip'te bu bölge için Beşiktaş'ta başka bir alternatif. Orta göbek dışında kanatlarda oynatacağınız bek ve kanat oyuncuları da bu taktığın önemli bir parçası, her iki bölgede oynayan oyuncuların mutlaka Crossing ve Dribbling özelliklerinin en az 15 seviyesinde olması gerekiyor. Kanat oyuncularının bu iki özellik dışında Acc, Agility ve Balance özelliklerinin de 15 civarında olması önemli. Eğer elinizdeki kanat oyuncularında Finishing ve Pace özelliği yüksek bir oyuncu var ise onun oynadığı kanatta Inside Fwr olarkta oynatabilirsiniz. Top ile kanattan kat ettiğinde ve ters kanattan arka direğe gelen toplarda oldukça fazla sayıda gol bulabiliyor bu durumda. Benim burada oynattığım alternatifler tabiki eldeki mevcut oyunculardan Quaresma, onun yanında ilk iki sene Man Utd.'dan Macheda'yı kiralıyabiliyorsunuz. Macheda özellikle sol kanatta hem asist hem de gol performansı ile önemli bir katkı yapıyor. Tabi bu oyunculara alternatif olarak yine Man. Utd'dan Bebe'y, ve ilk sezonun ikinci yarısından Fiorentina'dan Jovetic'i kiralık olarak alabilirsiniz.  Takımın genel stratejisinde ise Rigid opsiyonunu kullanıyorum. Bu opsiyonun en büyük avantajı takım bütün halinde haraket ediyor, savunma orta saha ve hucüm bir blok halinde haraket ederek hem ileride büyük bir baskı yaraytıyor hem de topu kaptırdığında toplu halde presi başlatıyor. Diğer opisyonlar;
- 4-5-1

Bir önceki taktiğimizin nerede ise 180 derece aksi bir diziliş. Bu dizilişi özellikle Avrupa Kupası maçlarında ve deplasmandaki derbi maçlarında kullanıyorumç Bayern Munih, Roma, Real Madrid gibi takımlara karşı hem galibiyet hem de berberlikler aldım. Burada da işin en önemli kısmı ortadaki üçlüden oluşuyor. Özellikle defasın önündeki çapa görevi yapan oyuncunun hem defansif hem de mental özelliklerinin 15 civarında olması gerekiyor. En önemli özellikleri, tackling, marking, positioning, team work, work rate,concentration ve decisions. Daha öncede belirttiğim gibi Vincent Kompany verdiğiniz para karşılığında bu işi en iyi yapacak oyuncu. Genelde benim oynattğım orta sahada Guti (Necip) - Ernst (Necip) , Kompany üçlüsünden yararlanıyorum. Bu arada her ne kadar karakterini beğenmesemde 3. sezon ara transfer döneminde sözleşmesini yenilemeyen Nigel De Jong'u bu ortasahaya kattım. Hem DM hem de Ball Wining pozisyonunda mükkemmel işler ortaya çıkarttı.
Bu taktikte kullandığım genel özellikler ise;







3 Şubat 2011 Perşembe

Kupaya Dört Maç Kaldı; 5 - 0

Beşiktaş'ın bu sezon alabileceği tek gerçekçi kupa hedefine dört maç kaldı, eğer form durumunu da bu şekilde devam ettirirse Ziraat Türkiye Kupası'nın  en büyük favorisi olduğunu rahatlıkla söylebilirim. Dün en çok merak edilen Aurelio ve Guti'nin yokluğunda Schuster'in tercihlerinin ne olacağı idi. Schuster yeni ortasaha tercihi ile birlikte oyun düzenini de 4-2-4'den 4-3-3'e geçirdi. Aslına bakılırsa devre arası transferleri ile birlikte Türkiye Ligi'nin oyunun iki yönünü de oynabilen en fazla sayıda ortasaha oyuncusuna sahip takım Beşiktaş. Bu alternatifler içinde dün sahaya çıkan ortasaha, Necip - Ernst ve Fernandes'den oluştu. Bu kurguda defansın önündeki görev Necip'e düşmüştü, Necip'te kendisini fazla zorlamayan Gaziantep BB'ye karşı oldukça rahat bir oyun ortaya koydu. Orta üçlüde esas konuşulması gereken Ernst ve Fernandes'in performansı. Dün akşam rakibin gücsüzlüğünü göz önünde bulundursakta Ernst ve Fernandes kendilerine verilen görevi mükemmel bir şekilde yerine getirdi. Beşiktaş'ın oyun kurgusunda takımın hucümdayken kaptırdığı toplara o noktada basmak ve geri kazanmak önemli bir yer tutuyor. Ernst ve Fernandes hem bu baskıyı yapma konusunda hem de kazandıkları topları en etkin şekilde kullanmaları konusunda tam not aldılar. Bir başka önemli noktada ilk yarıda hemen hemen bütün maçlarda doksan dakika oynayan Ernst'in formasını gerçekten çok özlediğine şahit olduk.

Dün akşamın bir başka etkileyici performansı da Hilbert tarafından sergilendi. Hilbert açıkçası yabancı kontenjanı nedeniyle sağ bek olarak veya sağ açık olarak bu takımda yer bulabileceğini bir kere daha kanıtladı. Hilbert'in sergilediği performansın bir başka önemli sonucuda özellikle Avrupa Kupası'nda oynamıyacak olan Simao'nun yerine sağ önde rahatlıkla oynayabileceğini tekrar kanıtladı. Tabiki 4-3-3 formasyonunda beklerinde oyuna katkısının ne denli önemli olduğunu düşünürsek dün akşam sakatlığının etkisinden yavaş yavaş kurtulan Ekrem'in bu takıma ne kadar büyük bir katkı yapacağını gördük.

Tabi ki bir parantez de Bobo için açmak gerekir. Bir çok Beşiktaş taraftarı genç yaşında gelen takıma gelen Bobo'ya altyapıdan gelmiş oyuncu gözüyle bakıyor. Bobo'da forvet özellikleri açısından baktığımızda Beşiktaş'ın önemli opsiyonlarından birisi olduğunu her zaman kanıtlayan bir oyuncu, şimdilerde Almeida'nın gelmesi ile birlikte Bobo mu Almeida mı soruları dün akşamki performanstan sonra artarak devam edecektir. Ben konuya bu yönden bakmanın doğru olmadığını düşünüyorum, Bobo ve Almeiada her ne kadar aynı mevkide oynasalarda özellikleri itibari ile farklı amaçlarda kullanılabilirler. Bobo'nun bitirici özelliği ön plana çıkarken Almeida'nın pivot özellikleri ona avantaj sağlıyor. Dolayısıyla oynana maçın zorluk derecesi ve ihtiyacına bakılarak oyunculardan birisinin seçiminin yapılacağını düşünüyorum. Herhangbirnini seçimi diğerinin kötü olduğu anlamına gelmemelidir. Yeri geldiğinde Schuster'in her ikisini de aynı anda oynatacağı maçlar da olacaktır.

Sonuç olarak Beşiktaş kupa hedefi konusunda yarı finaldeki rakibini beklemeye başladı diyebiliriz. Ligde de geçtiğimiz hafta 17'de 17 iddasının ortadan kalmakması ile kendisi için doğru hedef olan şampiyonlar ligi seviyesinde ligi tamamlamak yolunda mesafe kaydedeceğini düşünüyorum.  

1 Şubat 2011 Salı

FM Genie Scout 11

FM Genie Scout, FM oynayanların olmazsa olmazı oldu. Açıkçası bu add-in işe aldığınız tüm scoutlardan çok daha becerili, bu yazılımın başlıca özellikleri;

- Oyuncuları tüm görünen ve gizli özelliklerine göre arama yapabiliyorsunuz
- Oyuncuların pozisyonlara göre % uyumunu görebiliyorsunuz
- Yeni pozisyonlarda ne kadar başarılı olacaklarını görebiliyorsunuz
- Oyuncunun erişebileceği maksimum potansiyel yeteneğini görebiliyorsunuz
- Oyuncuyu alabileceğiniz transfer bedeli görülebiliyor
- Arama sonucu tespit ettiğiniz oyuncuların listesini kaydederek oyundan bu listeyi açabiliyorsunuz
- Regen oyuncuları herkesden önce tespit edebiliyorsunuz, tabi burada bir başka önemli noktada ülkelere göre Regen tarihleri bu tarihleri aşağıdaki listeden bulabilirsiniz.

Ülkelere göre Regen tarihleri;
•01.01: Chile


•02.01: Brazil

•05.01: Iceland, Republic of Ireland

•07.01: Finland

•10.01: Colombia, Singapore

•15.01: African teams (all but South Africa)

•20.01: China PR, Norway

•28.01: Peru

•14.02: Belarus

•09.05: Costa Rica

•10.05: Honduras, Jamaica, Guatemala, Panama, Nicaragua, Netherlands Antilles, Suriname, St Vincent, Guyana, Grenada, El Salvador, Cuba, Bermuda

•07.06: Azerbaijan, Bosnia & Herzeg., Estonia, FYR Macedonia, Kazakhstan, Latvia, Lithuania, Moldova, Montenegro, New Zealand, Georgia, Andorra, Albania, American Samoa, Fiji, Papua New Guinea, Samoa, Solomon Islands, Tonga, Vanuatu, Armenia, Malta

•20.06: Australia, Croatia, France, Germany, Greece, Hungary, Israel, Northern Ireland, Scotland, Switzerland, Turkey, Ukraine, Wales

•25.06: Austria, England

•29.06: Slovakia

•30.06: Belgium, Czech Republic, Italy, Poland, Portugal, Cyprus, Indonesia,

•01.07: Bulgaria, Slovenia, Romania

•07.07: Denmark, Netherlands

•10.07: Serbia, Spain

•15.07: Argentina, South Africa, India

•20.07: Mexico

•29.07: Poland

•01.08: Uruguay

•20.08: Mali

•19.09: Barbados, Bolivia, Ecuador, Paraguay, Venezuela, Trinidad & Tobago

•01.12: Sweden, Hong Kong

•09.12: Canada, Iran, Iraq, Japan, Kuwait, Lebanon, Qatar, Saudi Arabia, Turkmenistan, U.A.E, Uzbekistan, Vietnam, Macau, Yemen, Thailand, Tajikistan, Syria, Sri Lanka, Philippines, Palestine, Pakistan, Oman, Northern Mariana Islands, Nepal, N. Korea, Mynamar, Mongolia, Maldives, Macau (China PR), Laos, Kyrgyzstan, Jordan, Guam, East Timor, Chinese Taipei, Cambodia, Brunei, Bhutan, Afghanistan, Bahrain, Bangladesh,

•15.12: Malaysia,

•27.12: Russia, Sth Korea, U.S.A

FM Genie Sout 11'i aşağıdaki linkten indirebilirsiniz;
 
http://www.filesonic.com/file/56615099/
 
Hayırlı sezonlar :)

31 Ocak 2011 Pazartesi

Bir İBB Klasiği 2-1

Büyükşehir Belediye maçları Beşiktaş için zulüm olmaya başladı, takımın form düzeyi ne durumda olursa olsun Abdullah Avcı`ya karşı üstünlük sağlanamıyor . Üstelik takım bu maçları yenilmekle kalmıyor hemen hemen her maç sonunda sakat ve cezalı oyuncuları oluyor, dün de bu durumdan nasibini alan Aurelio ve Schuster oldu.
Dünkü sonucun en büyük sorumlsu Schuster`dir, birçokları yeni oyuncuları ile takımın test maçının Trabzonspor maçı olduğunu düşünüyorlardı benim düşüncem ise bu takımı test etmenin en iyi yolu İBB karşılaşması idi. dünkü sonuçtan sonra görülüyor ki testi geçemedik. Bu testen kalmamızın en büyük sorumlusu Schuster´dir. Açıkçası Türkiye futbol ligini ortalama düzeyde takip eden kime sorsanız dün İBB'nun takım kadrosunu ve oyun düzenini rahatlıkla sayabiliridi. İBB'nin en büyük özelliği kendi sahasında tüm takım olarak iyi kapanıp buldukları toplarla da etkili bir şekilde atağa çıkıyorlar. Ancak yaptıkları bu savunmaya diğer takımların aksine kendi ceza sahalarında değil ceza sahası ile ortasahanın arasında kuruyorlar. Bu nedenle Beşiktaş'ın son maçlarda etkili olduğu ceza sahası aksiyonlarının hiçbirisini gerçekleştiremedi. Bu aksiyonlarları gerçekleştirememesindeki ana etken İBB'nin oynadığı oyun kadar ilk iki maçta oynayan beklerinin olmayışı ve Nobre'nin varlığı idi. Bu tip oynanan bir oyunda son iki haftada övgüleri alan Nobre yerine geçmişte olduğu gibi  taraftarı çileden çıkaran Nobre'den örnekler sundu. Nobre özellikleri itibari ile dün buluştuğu noktalarda topla buluştuğunda takımın bir forvet oyuncusundan çok rakibin bir defans oyuncusu etkisi yaratıyor. Zaten dünkü oyun nedeniyle Schuster'i eleştirdiğimiz ana nokta da oyuna başlarken Nobre'nin yerine Ernst'in tercih edilmemesi idi.
Bir diğer önemli faktör de geçtiğmiz iki maçta takımn en önemli hücum silahları iki savunma beki idi, dünkü karşılaşmada Hilbert cezalı, İsmail`de tercih edilmemişti. Bu iki oyuncu yerine oynayan Üzülmez ve Ekrem çok kötü perfrmans sergilediler. Her iki oyuncu da ne hücum bindirmelerinde ne de topun kaptırıldığı noktada hücum prese atkıda bulunamadılar. Bu nedenle takımın en etkili iki kanat oyuncusundan beklenen verim alınamadı. Takım özellikle ilk otuz dakikada baskılı gözükse de Büyükşehirìn gol attığı dakikaya kadar net gol pozisyonu diyebileceğimiz bir pozisyon üretemedi . İlk yarıda aklımızda kalan iki tane etkili orta var bunlardan birisini İBB'nin defans oyuncusu Ekrem ters bir şekilde kalesine gönderdi, diğerinde de Nobre'nin vuruşunu Hasagiç çıkardı.

Schuster ligin ilk yarısndaki maçı hatırlayarak daha dirençli bir ortasaha ile oynayacağını düşünüyordum ama bu düşüncede yanıldım. Bu kadro terchi bize aynı zamanda Schuster´ in ligin ilk yarısında yaptığı rotasyonun maç yoğunluğu değil oyuncuları tanıma süreci olduğunu gösterdi. Normal şartlarda haftaiçi maç yapan takımda ciddi değişiklikler yapan Schuster zorunlu değişiklikler dışında aynı kadro ile sahada yer aldı. Ben en azından aynı oyun planı ile oynayacaksa bile Aurelio yerine ilk yarının en istikrarlı oyuncusu Ernst ile başlamasın tercih ederdim. Aslında İBB takımına karşı en ideali Nobre`nin yerine Ernst Aurelio ve Guti`li bir ortasahaydı ama Schuster bu opsiyonu tamamen yok saydı. Kullandığı tercihlerle oyunu tam Abdullah Avcı´nın istediği gibi oynadı, ilk korner atışında Cenk´ in büyük hatasını değelendiren İBB maçı artık vermeyeceği bir noktaya taşıdı. Aurelio´nın atılmasıyla birlikte alında maç her iki takım içinde bitmiş oldu. Cenk konusunda da yorum yapmak gerekirse, dünkü hatasına ramen takım için en doğru kaleci tercihi, zaten Beşiktaş'ın kontrolsüz bir şekilde yüklendiği son dakikalarda yaptığı kurtarışlarla skorun daha da üzücü olmasını engelledi.

Bu mağlubiyet ile bir anlamda takım, üstünde kurulan gereksiz 17`de 17 baskısından da kurtulmuş oldu. Bir başka önemli noktada Olimpiyat stadı ile ilgili; herhalde bu stad Cumhuriyet tarihinin en gereksiz harcamasıdır. Stad konumu ile mimarisi ile tamamen bir ölü yatırım, eğer Beşiktaş gelecek sene maçlarının burada oynamayı düşünüyorsa bu konuyu birkaç defa daha düşünmelidir. Tarihinin en iyi kadrosunu kurduğu sezonda bu stad nedeniyle en büyük hayal kırıklığını yaşayabilir.


27 Ocak 2011 Perşembe

Kupada Yol Yarılandı; 2-1

Yeni transferlerle kazanılan farklı Bucaspor galibiyeti sonrasında birçok kişi Trabzonspor maçını bu kadronun ve de oyun düzeninin testi olarak görüyordu. Bu testin yapılmasını Şenol Güneş önledi ve açıkça bunca yıllık hasretten sonra benim önceliğim lig şampiyonluğudur diyerek rotasyon oyuncularından kurulu bir takımı sahaya sürdü, sonuç olarak sezon sonunda iyi veya kötü sonuçların hesabını verecek kişi olması nedeniyle kararına saygı ile yaklaşmak gerektiğini düşünüyorum. Aslında maç başında beni daha çok şaşırtan Şenol Güneş'in değil Schuster'in kadro seçimi oldu. Açıkçası benim beklediğim ilk onbir, Bucaspor maçının son döneminde denenen Fernandes'li takım olması yönündeydi, Schuster ise bu önyargımızı kırmamızı sağladı.

Özellikle ilk kırkbeş dakikayı incelediğimizde Schuster'in bu kadro seçiminin ne kadar doğru olduğunu bir kere daha gördük. Bizim standart yargılamızda orta sahanın direnci ortada oynayan defansif orta sahalarla olabileceğini düşünüyorduk, bu düşüncenin temelinde genelde futbol takımlarımızda bulunan ve oyunun bir yönünü oynayabilen oyunculardan kaynaklanıyor. Dolayısıyla orta sahanın direnci burada oynayacak defansif özellikli oyunculardan geçiyor. Schuster'in tercihine baktığımızda topu kaptıran takımnın savunma direnci Almeida'dan başlıyor, Almeida - Nobre aslında kaybedilen toplarda defansif önliberonun takıma sağlıyacağı katkıyı yapıyor. Takibi sadece öndeki oyuncular değil stoperler bile oynadıkları alanı öndeki oyunculara yaklaştırarak orta sahadaki bu direnci arttırıyorlar. Dolayısıyla sadece tek defansif orta saha özellikli oyuncu ile dirençli bir ortasaha yaratılabiliyor. Tabi buradaki en önemli nokta Beşiktaş'ın oynamak istediği oyunda topun daha fazla sahip olan tarafı olması, bu sayede takım savunma özellikleri yerine hücum özelliklerini ortaya koyabiliyor. Maçın ilk yarısının büyük bir bölümünde topla oynama yüzdesi 69 - 31 oranındaydı, zaten bu yarıda oynana  etkin ve güzel oyunun en önemli yönü topa sahip olan ve sahip oldukları bu topu da iyi kullanan oyuncuların olması idi. Topa sahip olan takımda Guti  ve Simao'nın olması o topun yeterince etkin kullanaılmasına yeter bir sebep zaten, özellikle atılan ilk golde savunmadan iyi çıkarılan top  Simao ile buluştu, Simao'da çok temiz bir haraket ile rakibinden sıyrılıp Almeida'nın ön direkt koşusunu mükemmel şekilde ödüllendirdi. Simao'dan bahsetmişken bir parantezde İsmail'e açmak gerekiyor. Hem Bucaspor maçında hem de Trabzonspor maçında İsmail kendisinden beklenen potansiyelinin yavaş yavaş ortaya koymaya başladı.  Tabiki bu performans artışında Simao'nun katkısı çok büyük, ciddi bir potansiyeli olan İsmail'in Simao'dan ciddi fayda göreceğini düşünüyorum.

Tüm maç istediğimiz gibi giderken maçın sonunda gelen üzücü haber ile adeta yıkıldık. Sezona mevcut tüm stoperlerin arkasındaki alternatif olarak başlayan ancak gösterdiği performans ile takımın birinci stoper alternatifi olan Ersan sezonu kapattı, bu kadar büyük gelişme gösterdiğin sezonda bu haber hem kendisi hem de takımı için ciddi bir darbe oldu.

22 Ocak 2011 Cumartesi

Mardan Stadı Faciası

Haftasonu is nedeniyle Antalya'da kaldim, dün de Antalyaspor - Fenerbahce macı olunca bu fırsatı değerlendirmek için Mardan Stadının yolunu tuttum. Once yoldan başlamak lazım, bilmeyenler için soyliyeyim stad Aksu beldesinde, Antalya'da yaklaşık 35 - 40 km uzakta ve yerleşimin olmadıgı bir yerde. Stadyuma Antalyasporun kaldırdığı ototbusler dısında özel arabanız dısında başka bir araçla ulaşma şansınız yok buna ramen stadyuma ulaşabileceğiniz tek yok tek şeritli bir köy yolu. Hal böyle olunca seyredegiceginiz mac barca - real macı bile olsa gitmek için 10 kere düşünürsünüz.  Zaten tribünde konuştuğum taraftarlarda buyuk takım macları dısında 1.000 kisiye zor oynandığını söylediler. Stadın ızdırabı sadece yol ile bitmiyor, bu kadar arabanın park ettigi otopark toprak!!!  Bu ilk anda sizin için birşey ifade etmemiş olabilir ama Antalya özellikle kıs aylarında ciddi yağmur alan bir bolge ve de Antalya'nın yağmuru başka bölgelere cok benzemez yağdığı zaman sel tadında yağar. Maçtan önceki günde yağmur yağmıştı ve otoparkın toprak zemininde yer yer bileğe kadar gelen göletler oluşmuştu. 

Tüm bu koşullar beni yildirmadi ve stadın kapısına kadar geldim. İkinci soku burada yaşandım, kale arkası bileti 100 TL maraton bileti 120 TL bu fiyatlara dünya üzerinde her stadda mac seyredebilirsiniz. Bilet skandalı burada da kalmıyor aynı biletlerin yıllık kombine fiyatı kale arkası için 120 TL maraton için 200 TL sonuc olarak yönetimin yaptığına en kibar anlamda vurgunculuktur denir. simdi siz bilet fiyatlarını bu seviyede yapıp stadı bu kadar kötü altyapı ile desteklerseniz ortalama seyircinizin 1000 kisi olması cok normal. Ondan sonra Almanya ikinci liginde takımlar 20.000 kisi ortalamaya oymağında kendi kendinize hayiflanirsaniz bizim taraftar mac seyretmeyi sevmiyor diye. Stadyumda mac seyretmek gercek anlamda bir hafta sonu eglencesidir ve bunun tek şartı bu eğlenceyi yasamak isteyen insanlara insanı koşullar sağlamaktır.

Bu arada bu kadar eziyetin üstüne de cok kötü bir mac izledim, tek tesellim Gokhan Gönül'ün attıgı muhteşem gol oldu. 

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...