25 Ekim 2010 Pazartesi

Bu Sene Tamam Artık Seneye Yatırım Zamanı

Öncelikle galip taraftan başlamak lazım, Kayserispor Ertuğrul Sağlam ile yakaladığı çıkışa Tolunay Kafkas'ın gelmesi ile birlikte bir süre ara vermişti. Bu sene başında doğru bir tercih ile takımın başına getirdikleri Şota ile birlikte tekrar ligin en dirençli takımlarından birisi haline geldiler. Bu sene Kayseri'nin beş maçıını seyrettim, rakip kim olursa olsun belirli bir strateji ile oynuyorlar ve özellikle her iki devrenin sonunda sonuca gitme yönünde önemli hamleler yaparak maçı çeviriyorlar. Defansta Serdar Kesimal, Hasan Ali, orta sahada Furkan, Mehmet Eren, Santana sezon başından beri dikkat çekici oynuyorlar. Üstelik kadrolarında Cangele, Zaleyeta, James Troisi gibi önemli oyuncularından da sakatlık nedeniyle faydalanamıyorlar. Takım içinde daha fazla sakatlık sorunu yaşamadıkları takdirde lig maratonu içinde Bursaspor ve Trabzonspor'u sıkı takipte olacaklarını düşünüyorum.

Beşiktaş dün kaybettiği puan ve rakiplerinin form durumları nedeniyle bu sezon için şampiyonluk hedefinden uzaklaştığını söylebiliriz. Takımın iki önemli oyuncusunu ligin en önemli döneminde kaybederek birisi Avrupa Kupa'sında olmak üzere dört mağlubiyet aldı. Dünkü Kayseri maçı mağlubiyet dışında bir sonuç ile atlatılsaydı ligin ilk yarısının sonuna kadar olan bölümde  nispeten daha kolay rakiplerle oynayarak en azında ligin üst kısmına yaklaşma şansı yaşayabilirdi ama dün akşam alınan malubiyet ile bu ihtimalde ortadan kalkarak tam anlamıyla dibe vurmuş oldu. Bu durum aslında Beşiktaş için büyük bir fırsat olabilir. Takımın uzun süredir kadro kalitesi açısın bir sıkıntısı var, bu sıkıntı sezon başında yapılan iki müthiş transfer ile atlatılmaya çaılışıdı ama bir çoğumuzun gözünden kaçan nokta futbolun 11 kişi ile oynanadığı gerçeğiydi. Kadronun bu eksikliği yapılan iki yıldız transfer dışında futbolun son dönemlerindeki Nihat, Marco, Fatih gibi eski yıldızlarla takviye edilmeye çalıştı. Onlarında yorgun vucutlar takıma gerekli katkıyı vermelerini önledi. Bu eski yıldızların yanında Holosko, Fink, Zapo, Ferrari yabancı statusünde olan ama benzerlerini rahatlıkla Türk takımlarında bulacağınız yabancılara sahip. Bu  durum için çok uzağa gitmeden dün akşam bu oyuncuların oynadığı bölgelerin muadilli Kayseri'li oyunculara bakarsanız ne demek istediğim daha da iyi anlaşılabilir.
Şimdi yönetimin önünde iki yol var, birincisi Galatasaray'ın yaptığını yapıp Schuster'in yerine başka bir hoca getirerek bu seneyi hatta önümüzdeki seneleri de kaybetmek. İkinci alternatif ise elindeki Schuster'in kıymetini bilerek zaten kaybedilmiş seneyi fırsata çevirerek Cenk, Ersan, Rıdvan, İsmail, Necip, Onur, Ali Kuçik gibi genç potansiyellerine yönelerek bu yetenekleri  Guti, Quaresma gibi gerçekten yıldız olan yeteneklerle kaynaştırıp Beşiktaş'ın gelecek 10 senesini kurtarmak. Bence cevabı belli bir soru ama neler olacağını hep beraber  izleyip göreceğiz.

Allen Iverson - The Answer


Allen Iverson - The Answer
Yükleyen James_Conway. - Daha fazla spor videosu.

22 Ekim 2010 Cuma

Avrupa'da Yenilgiye Merhaba

Öncelikle sahanın çimlerinden başlamak lazım, geçtiğimiz haftalarda yıldızlarını Fiyapı İnönü'n tarla zemininde oynatan Beşiktaş zemini düzeltti şimdi üstünde oynatacak yıldızlarını kadrosuna koyamıyor. Sezon başında Quaresma, Guti gibi yıldızları getirip uzun süre Robinho'nun peşinde koşan yönetim takımın diğer mevkilerine takviye yapmayı pas geçmişti. Bizler de uzun süre bu oyuncuların yanında özellikle sağbek ve ileri uçta alterntif oyuncular konusunda da adım atılmasını beklemiştik. Beklenen adım transferin son günlerinde gerçekleşti ve Marco, Fatih iklisi ile bir kumar oynandı. Şimdilik  bu transferler açısında atılan zar hep yek olarak Beşiktaş'ın hanesine yazılmış durumda umarım önümüzdeki dönemde bu konuda takımın yararına gelişmeler olur.

Dün akşamki maça geldiğimizde konuya objektif olarak bakan taraftarların bu maçtan beklentisi Schuster'in maç öncesi açıkmasının satır arasında da belirttiği gibi beraberlikti. Maç öncesinde Schuster'in  elinde kalan futbolculardan kuracağı kadroda iki alternatifi vardı;
- Ersan'ı savunmada kullanarak Toromanı orta sahada kullanmak ve daha dirençli bir takım yaratıp maçın ilerleyen döneminde kazanılacak puana yönelik hamleler yapmak ki bunu geçtiğimiz sene M.Denizli görece olarak kendisine yakın veya daha güçlü takımlara karşı hep bu tip takiptiği ön plana çıkarıyordu.
- İkinci alternatif ise sezon başından beri ortaya koyduğu felsefe ileriye dönük ve maçın her dakikasında gole gitmeyi düşünen bir takım çıkmaktı. Schuster kendisine ihanet etmeyerek ikinci alternatife yöneldi ve genel hatları ile 4-3-3 olarak değerlendirebileceğimiz bir takım sahaya sürdü.
Aslında maçın hemen başında yakalanan pozisyonda eğer Nihat'ın birkaç sene önceki hali olsa idi maça golle bile başlayabilirdi. Bu pozisyondan sonra da özellikle Hilbert ile sağ kanattan yaptığı bindirmelerle golü arayan traf olarak ön planda kaldı. Hem televizyon başında hem de tribundeki taraftar maç öncesindeki karamsarlıklarını atmaya hazırlanırken sahaya Hakan çıktı. Açıkçası Hakan için düşüncelerimi daha öncede paylaşmıştım, Hakan'ın bazı önemli özellikleri olmasına ramen yan toplar konusunda çok ciddi bir sıkıntısı var. Ben bunun yetenek veya başka birşey ile açıklamak mümkün değil. Hakan yan toplara çıkmayı bilmiyor, müdahale ettiği yan toplarda bir ayakları yere basmadan kimsenin içi rahat değil. Hal böyle iken Schuster'in Hakan konusunda artık ısrar etmemesi lazım zira bu ısrar Hakan'ın yerine geçecek Rüştü veya Cenk içinde olumsuzluk yaratıyor. Zaten Schuster'in maçtan sonra yaptığı açıklamaya da baktığımızda Kayseri'de muhtemelen Hakan kalede olmayacak. Hakan'ın hatası ile birlikte Beşiktaş'ın maç içinde başına gelebilecek en kötü senaryo da ortaya konmuş oldu. Belki de Avrupa'da oynayan en iyi 5 kontra atak futbolcusu ve ön liberosuz oynayan Beşiktaş defansı Hulk ile baş başa kaldı. Tabiki Hulk'da girdiği iki poziyonda %100 ile oynayarak Beşiktaş için maçın bitişini belgeledi. Tabi süreç içimde özellikle Porto'nun 10 kişi kalması ile birlikte takım en azından berberliği kurtarma yolunda çaba göstersede bu dakikalarda Guti'nin eksikliğini fazlasıyla hissetti. Porto'da bu süreyi tam bir deplasman takımı ile geçirerek Beşiktaş'a fazlaca pozisyon vermezken kontralarda da golleri buldu. Zaten az önce de belirttiğimiz gibi 1-0yenik düştüğünüz takımıda Hulk'a karşı oynamak çokta kolay değil.

Dün akşamki maçın dışında önemlide bir noktaya değinmek lazım, Porto geçen sene L.Lopez'i 28M Euro'ya Lyon'a sattı. Muhtemelen 1903 yılında kurulan Beşiktaş'ımızın bugüne kadar sattığı futbolculardan elde ettiği gelir bile bu rakkama ulaşmamıştır. Bizim yöneticilerimiz klubun mali yapısını her zaman klubun ana faaliyeti olan futbol gelirleri dışında (kira, emlak yatrımı v.b.) yollardan sağlamaya çalışıyor. Çok uzun zamandır söylediğimiz gibi futbol takımının ana yatırımı kadrosundaki futbolcular olmalıdır ve bizim takımlarımızın benimsemesi gereken model de Real Madrid, Barcelona değil Porto gibi takımlar olmalıdır. Bu arada merak edenler için söyliyeyim Hulk'u Japonya'da keşfetti Porto ve geçtiğimiz aylarda sözleşmesini 3 sene uzattı. Hulk'un serbest kalması için Porta'ya ödenmesi gereken rakkam 90 M Euro.

19 Ekim 2010 Salı

2000 Ruhu

Galatasaray buyuk bir ihtimalle Rijkaart ile yollarini ayirip, sportif direktor Hakan Sukur ve teknik direktor Hagi ile yola devam edecek gibi gozukuyor. Herseyden  once Galatasaray'daki Teknik direktor, oyuncu ve yonetim uclusunden mevcut durum nedeniyle en son sorumlu tutulacak kisinin Teknik direktor oldugunu dusunuyorum. Tabiki klubun mutlak hakimi olan yonetim ve baskan elinde bulundurdugu guc nedeniyle faturayi kendisine kesmek yerine her zaman oldugu gibi tum sorumlulugu Teknik direktore yikiyor. Uc degiskenden sadece birisini degistirerek islerin duzelecegini dusunuyor. Bu degisikligi yaparken bir baska buyuk hata daha yapip meshur 2000 ruhunu geri getirmeye calisiyor. 2000 yilina baktigimizda oncelikle eldeki kardo belki de Galatasaray tarihinin en iyi kadrosuydu, milli takimin en iyi oyuncularinin yaninda cok kaliteli yabancilar, Galatasaray belki de Turk futbol tarihinin en iyi yabanci oyuncusu, Iyı bir yonetim ve teknik direktor vardi. Tum bu faktorler bir araya geldiginde ortaya gercekten iyi bir takim ve dort sampiyonluk, uefa kupasi ve super kupa geldi. Bu ekip dagildiktan sonra bir kere Fatih Terim, bir kere de Hagi'yi teknik direktor olarak getirip tekrar 2000 ruhunu canlandirma denemeleri oldu. Ancak gozden kacan nokta bu kisilerin rolleri gecmiste cok daha farkliydi ve ozellikle de takimin futbolcu kalitesi 2000'nin cok cok uzagindaydi. Bugunku durumda da aslinda degisen birsey yok, sadece teknik kadroyu degistirerek basariyi saglamak dogru bir yontem degildir. Ne yazik ki bazen tarihteki basarilar iyi irdelenmedigi zaman gelecek icin kotu cozumler yaratilmasina sebebiyet veriyor.   

17 Ekim 2010 Pazar

Fiyapı İnönü'de İlk Mağlubiyet

Beşiktaş, İnönü stadının yeni sponspor ismi ile çıktığı ilk maçta iç sahadaki ikinci mağlubiyetini aldı. Sponsorluk konusu geçtiğimiz hafta oldukça yoğun şekilde tartışıldı ve bir çok insan stadın önüne sponsor isim alınmasına olumsuz olarak yaklaştı. Benim bu konuya yorumum gayet basit, Guti'yi Quarema'yı ve hatta Iverson'u istiyorsan takım içinde değerlendirebileceğin tüm sponsorluk fırsatlarını kaçırmayacaksın. Bu günümüz futbol ekonomisinin olmazsa olmazıdır.
Guti ve Quaresma'nın yokluğunda Beşiktaş, Hilbert hariç Mustafa Denizli'nin elinde olan kadro ile maça çıktı. Bu durum bize sene başından beri konuşulan Denizli - Schuster karşılaştırmasını daha objektif bir şekilde yapmamızı dasağladı. Açıkçası benim tercihim çok açık, Denizli'nin kazanan Beşiktaş'ı yerine dün akşamın kaybeden Schuster'ini tercih ederim. Bu tercihin ana nedeni iki çalıştırıcı arasındaki anlayış farkıdır. Dün akşam takımın başında Denizli olsa muhtemelen Necip sahada olmaz, maçın son bölümünde de sahaya Onur değil Yusuf girerdi. Tabiki bu tercihler Beşiktaş'ın belkide dün akşam puan kazanmasını sağlardı ama gelecek adına bir yatırım olmazdı.
Maçın teknik analizine baktığımızda Schuster sahaya  ortada baklava düzeni ve ileride iki forvet ile çıktı. Orta dörtlüden Fink en arkada, Necip ve Ernst kanatlara yakın orta bölgede ve Tabata forvet arkasında oyuna başladı. Hikmet Karaman'da bu oyun düzenine karşı özellikle kanatlardan atağa çıkacak iki bek Hilbert ve Üzülmez'in arkasına adam kaçırmaya yönelik bir plan ile sahaya çıktı. Zaten maçın ilk bölümünde Beşiktaş'ın hucuma çıkarken orta sahada kaprıtdığı bir top ile Üzülmez'in arkasına Isaac'i kaçırırak ilk pozisyonu ve gölü buldular. Yenilen ilk golde Üzülmez kadar Necip'in de doğru yerde olmaması nedeniyle hatası vardı. Golden sonra her iki takımda kendi sağ kanatlarından tehlilkeler bulmaya devam ettiler. Beşiktaş özellike Hilbert ve Ernst iklisinin etkili oyunu ile pozisyon bulmaya başladı ancak beklenen gol ilk golde hatası olan sol kanattan geldi. Necip'in ceza sahasında doğru yere dönderdiği topta Nobre tam pozisyon bitti dediğimiz anda topu çevirerek Bobo'nun gölü atmasını sağladı. Maça denge geldikten sonra Beşiktaş yine Hilbert ve Ernst ile etklili olmaya çalışırken Manisa'da yine çizgi defansın arkasına attığı toplarla ğozisyon kovalamaya devam etti. Schuster'in oynatmak istediği oyun içinde özellikle Sivok'un yeteneklerine fazlasıyla ihtiyacı var ancak Sivok'un talihsiz bir şekilde sakatlanarak sezonun büyük bölümünde olmayacak olması Beşiktaş'ın defans kurgusunda ciddi sıkıntılara yol açıyor. Özellike geçiğimiz sene Denizli'nin oynattığı oyun nedeniyle ceza sahası savunmasında iyi bir performans sergileyen Ferrari bu sene açık alanda takımın en kötü defans oyuncusu performasını sergiliyor. Beşiktaş muhtemelen devre arasında buraya bir takviye yapacaktır.
Takımın bir diğer uzak ara formsuz oyuncusu da Holosko. Holosko'yu tanımak gerçekten mümkün değil, sezon başında gidecek oyuncu alternatiflerinde benim oyum Holosko'dan yana idi. Açıkçası Delgado yerine Holosko ile yollar ayrılsaydı dünkü maç gibi takımda yaratıcı oyuncu sıkıntısı çekilen maçlarda Delgado rahatlıkla Guti'nin alternatifliğini üstlenebilirdi. Holosko özellikleri itibari ile de Schuster'in oynattığın oyun düzenlerinin hiçbirisinde yer bulma şansıda bulunmuyor. Bu dezavantajın yanı sıra sergilediği kötü performans ile de takım için ciddi sıkıntı yaratıyor. Bu kısa Holosko değerlendirmesinden sonra maça tekrar geri döndüğümzde, özellikle ikinci yarı başında yenilen gol  ve hemen arkasından Tabata'nın gördüğü kırmızı kart ile birlikte artık maçın geri dönüşü oldukça zora girdi. Bu noktada Schuster oyuna müdahale ederek Fink'i çıkartıp az önce eleştirdiğimiz Holosko'yu oyuna aldı ve Holosko'yu sol Nobre'yi sağa alıp önde tek başına Bobo'yu bıraktı, buna karşın Hikmet Karaman'da Makukula Yiğit Gökoğlan değişlikğine gitti. Değişikliklerden kendine avantaj sağlıyan taraf Murat Erdoğan'ın şık pasını gole çeviren Yiğit  ve Karaman oldu. Bu golden sonra Schuster bir hamle daha yaparak oyuna Onur'u aldı. Trabzon maçından sonra bu maçta hemde böyle bir durumda iken yapılan Onur hamlesi nedeniyle kendisine müthiş saygı duydum. Onur'da Necip gibi Beşiktaş'ın uzun yıllar kendisinden fayda sağlayacağı önemli bir yetenek ancak özellikle fiziksel olarak daha fazla güçlenmesi gerekiyor. Bu süreç içinde Manisa'nın da 10 kişi kalmasıyle maçın son bölümünde belki de 1 puan çıkarabiliriz umudu ile rakip kalede müthiş bir baskı kuruldu. Farkı bire indiren gol geldi ama kalan sürede net pozisyonlar bulunmasına ramen gol gelmeyince iç sahadaki ikinci malubiyet alınmış oldu.
Ligin sekizinci haftası itibari ile  kaybedilen 11 puan şampiyonluk yarışını takip etmek adına fazla sayılabilir ama Beşiktaş'ın oyun oynama isteği arzusu bana gelecek dönem için umut vermeye devam ediyor.

11 Ekim 2010 Pazartesi

Hiddink'i Anlamak

Milli maç sonrası bir çoklarının beklemediği !!! bir malübiyet alınca hep beraber Taksim'deki darağacanı kurup başta Hiddink ve Oğuz Çetin olmak üzere tüm yetkilileri sallandırmaya karar verdik. Ben olaya farklı bir boyuttan bakmak istiyorum. Grup kuraları çekildiğinde ben birçoklarının aksine çok da kolay olmayan bir gruba düştüğümüzü düşünüyordum. Kazakistan ve Azerbeycan'ı bir yana bırakırsak grupta kabuk değiştiren Avusturya, gençleri ile dikkat çeken Belçika ve son dünya şampiyonasındaki göz alıcı performansı ile Almanya vardı. Birçok skor yorumcusu bu tablo karşısında Almanya dışındakileri rahatlıkla yenip Almanya'dan da en az 4 puan alarak grubtan direkt çıkacağımızı söylüyordu. Biz millet olarak geçmişi çabuk unutan bir yapıya sahip olmamız nedeniyle ilk iki maç sonunda alınan altı puan ile bu senaryoya ciddi şekilde inanmaya başladık ve bence tüm zamanların en iyi Alman milli takımlarından birisi olan bu kadroya karşı galibiyet hesapları yapmaya başladık, maç sonunda ise el birliğince bu işten hiç  anlamayan Hiddink'i Fenerbahçe'nin kariyerine benzer şekilde gönderdik. Bu noktada durup kendi kendimize sormamız gerekir, acaba biz kendimizi biraz dev aynasında mı görüyoruz?
Öncelikle kendimize şu soruları soralım;
- Her sene şampiyonları ligi gruplarına kalan ve zaman zaman gruplardan çıkabilen takımlarımız mı var?
- Avrupa ligin'de Şampiyonlar Ligi'ne benzer bir başarı sergiliyor muyuz?
- Avrupa'nın kalbur üstü takımlarında oynayan kaç futbolcumuz var?
- Milli takım üst üste Dünya ve Avrupa şampiyonasına kaç defa katılmış.
Bu listeyi daha da uzatmak mümkün ama bu sorulara verdiğimiz cevaplar herhalde biraz daha ayaklarımızın yere basmasını sağlamıştır. Tabi bu tezin anti tezi olarak katıldığımız turnuvalarda yakaladığımız başarıları, Galatasaray'ın Uefa kupasını, Fenerbahçe'nin şampiyonlar ligi çeyrek finalini veya bizim futbolcular Türkiye'de iyi kazandıkları için yurtdışını tercih etmiyorlar cevabını verebilirsiniz. Verdiğiniz hiçbir cevap bizim sürdürülebilir bir başarıdan çok anlık performanslar ile bu başarıları kazandığımız gerçeğini ortadan kaldıramaz. Ben birçok kişinin aksine Hiddink'in çıkardığı takım ile Almanya maçında bir stratejisi olduğunu düşünenlerdenim. Hiddink'in kafasındaki uzun dönemli strateji bu takımı ikinci olarak bu gruptan çıkarmaktır, ikincilik için de en büyük rakip Belçika'dır. Belçika ile yaptığımız maçta onları yenerek bu hedef yolunda önemli bir mesafe kaydettik, Almanya'nın her iki maçında da Beliçka'yı yeneceğini düşünürsek bu durumda deplasmanda yapacağımız Belçika maçına avantajlı şekilde çıkacağız. Tabi bu süreç içinde Almanya maçlarından alınacak ekstra puanlar bize ciddi avantaj kazandıracaktı. Ben Hiddink'in bu düşünceler içinde Berlin'deki maça çıktığını ve öncelikli hedefinin bu maçta bir puan olduğunu düşünüyorum. Ancak Marco'nun zamansız sakatlığı Hiddik'in kafasındaki planı sahaya yansıtamamasına sebep oldu. Sakatlık nedeniyle maçın sonlarına doğru yapacağı değişikleri daha önceye almasına sebebiyet verdi. Almanya yenilgisi ile birlikte her zaman yaptığımız gibi bardağın boş tarafına bakarak çok şey kaybettiğimizi düşünenler çoğunlukta, burada esas felaket Salı günü yapılacak maçta puan kaybı ile olur. Cuma akşamki yenilginin Hiddink'in planını bozduğunu düşünmüyorum.

3 Ekim 2010 Pazar

Avni Aker'de Malubiyet

Schuster Quaresma'nın yokluğunda son maçlarda kullanmaya başladığı baklava orta saha modelinden vazgeçerek sezon başından beri uyguladığı taktik ile oynucularını sahaya çıkardı. Bu planındaki en büyük atak opsiyonu da Guti'nin Hilbert'e atacağı paslarda onu Cale ile birebir bırakmaktı. Planın birinci bölümünde sorun yoktu ama Hilbert'in gönderdiği paslar sonucundan Beşiktaş'ı skor avantajına taşıyacak bir sonuç ortaya çıkmadı. Bu opsiyon dışında kalan sol kanat ve ortadan aralara atılacak paslarla bulunacak pozisyonlar içinde son noktada bulunan oyuncuların kötü futbolu Beşiktaş'ın dün akşam skor bulamasının nedenlerindendi.
Holosko aslında Avusturya'da attığı golün morali ile bu maça başlamıştı ama dün akşam Tabata'nın duran top organizasyonunda yaptığı yaptığı ortaya vurduğu kafa dışında tek bir pozisyonda bile etkili olamadı. Aldığı her topta ya rakibin içinden geçmeye kalktı ya da verdiği kötü pas ile atağın bitmsine sebep oldu. Schuster ikinci yarıda Holosko'ya alternatif olarak Yusuf'u o bölgede düşünebilirdi ama o bu opsiyonu hiç değerlendirmedi. Nobre için de benzer yorumları yapabiliriz, kanatlardan ortanın az sayıda geldiği ve serbest vuruş veya kornerlerin az sayıda olduğu bir maçta Nobre'nin etkili olmasını beklemek biraz hayal kurmak olur aslında. Guti bir kaç pozisyonda ceza sahası önünde topla buluştuğunda Nobre'nin kale sahasına doğru koşuyu yapmasını bekledi ama Nobre'nin futbol anlayışında ne yazık ki bu tip görüşler yok. Hücumdaki bu etkisizliğe ramen Beşiktaş ilk yarının sonlarında ve maçın sonunda skor yapabileceği şansları eline geçirdi ama birincisinde direkt ikincisinde ise Ceyhun son anda golün olmasını engelledi.
Açıkçası takım kadroları geldiğinde Şenol Güneş'in orta sahadaki Selçuk - Engin - Colman tercihi nedeniyle Beşiktaş'ın orta sahaya daha fazla hükmedeceğini düşünüyordum. Ama Ersnt'in performansının düşük seviyede kalması ve Marco'nun henüz istenilen seviyede fizik gücünün olmaması nedeniyle bu bölgede de çok etkin olunamadı. Ligin ilk haftalarında Necip - Ernst ve Guti ile ora saha oluşturulduğunda Marco'nun yerine oynayan Ernst defansif katkının yanında ofansa da yardım ediyordu. Son haftalarda Macro'nun Ernst'in görevini alması ile birlikte yeterli fizik kapasitesinin olmaması nedeniyle adeta 3. stoper olarak oynuyor. Bu nedenle de takımın orta sahadaki etkinliği azalıyor.
Bu noktada Hakan'ı takdir etmemiz gerekiyor. Fenerbahçe maçında eleştirdiğimiz Hakan tekrar sezon başındaki sakatlanmadan önceki formunu yakalamaya başladı. Dün akşam maçın 1-0 bitmesinin ve aradaki farkın daha fazla artmamasını sağlan kişiydi.
Dün akşamki malubiyet ile birlikte ilk yedi haftaya baktığımızda Bursaspor'un altıda altı (Gaziantep maçı mutemelen 3 puan olarak tescil edileceğini kabul edersek)performansı dışında ligin zirvesindeki takımların arasında büyük bir fark bulunmuyor. Beşiktaş'ın puan kayıpları içeride İBB ve deplasmanda Fenerbahçe ve Trabzonspor ile oldu. İBB kaybı dışındaki kayıpları olağan sonuç olarak adlandırabiliriz. Açıkçası milli maç arasından sonra Beşiktaş'ı ligde daha ciddi rakipler bekliyor. Bu arada Schuster'in Quaresma'sız Beşiktaş için alternatifler yaratması gerekiyor.

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...