1 Eylül 2012 Cumartesi

Yoksa .... 0-3

Yoldan rastgele on tane taraftarı çevirsen ve sorsan "takımdan ne istersin" diye 10'da 9'u "koşan, mücadele eden, her şeyini saha veren bir takım istiyorum" der muhtemelen. Belki de bu sene ki takımın bu kadar kısa sürede insanların gözüne sevimli gelmesinin nedeni de budur. Sahaya çıkan oyuncuların yeteneklerini ve kapasitelerini bir kenara koyduğumuzda mücadele eden ve savaşmayan tek bir isim olmadığını görüyoruz. Taraftarın verdiği desteğin kaynağı da burada  yatıyor.

Girişte tüm takıma övgüyü verdik ama özellikle Olcay, Necip, Veli ve Fernandes'i ayrı bir yere koymak gerekiyor. Olcay, Necip ve Veli'nin rakibe uyguladığı baskı ile kapılan kapılan toplar Fernandes'in ayağında ölüdürücü bir darbeye dönüşüyor. Olcay ilk geldiğinden beri bana Tuncay'ın Fenerbahçe'ye ilk geldiği dönemi anımsatıyor, oralarındaki tek fark Olcay ceza sahası dışında Tuncay ise içinde daha etkin. Hem dinamizmi hem de oyun aklı sayesinde rakibe doğru yerde baskı uygulayarak rakipleri yorulmuş ve dağılmış bir şekilde Necip ile Veli'nin kucağına atıyor ve ani atak çıkışlarında yaptığı doğru koşularla arkadaşlarını rahatlatıp doğru pozisyon alıyor. Bu nedenle Olcay bu kurgunun gerçekten önemli bir parçası.

Necip ve Veli dün gösterdikleri performans ve uyum ile özel bir ilgili hak ediyorlar. Özellikle Necip pas akışında Fernandes'e yardımı ve o oyundan çıktıktan sonra oradaki sorumluluğu paylaşması onun adına çok önemli gelişmeler. Orta ikilide böyle dinamik bir yapı olması Fernandes'in işini de çok kolaylaştırdı. Her ikisi de topla belirli bir düzeyde ilişkisi olması sayesinde Fernandes topa daha ileride sahip oldu ve geriden oyun kurmak için harcadığı eforu bu sefer kale önünde kullanma şansı yakaladı. Bu durumda direkt olarak skora yansıdı zaten.

Takımın bir diğer önemli avantajı da iki tane hücumcu bek ile oynaması. Futbol hayatlarının büyük bir kısmını yarı sahanın öbür tarafında geçiren bu ikilinin olumlu etkisi atılan iki golde kendisini çok net gösterdi. İlk golde Hilbert'in bindirmesi ve ikinci golde de Uğur Boral klasiği bir gol izledik. Her ikisi de ligin ilk haftasına çok kötü başlayııp devamlı olarak üstüne koymaya başladılar. Dün hücumdaki bu katkılarının yanında özellikle ters kademe konusunda da savunmaya destek vermeye başladılar ki bu durum en az önde verdikleri katkı kadar önemli.

Takım bu şekilde dirençli oynadığı sürece bu sene tribünlerden "söylesene hoca takım neden oynamıyor" tezahüratını duymayacağız gibi gözüküyor, onun yerine stresli ve sinirli bir şekilde söylenecek Gündoğdu'nun sayısının oldukça az olacağını düşünüyorum.

Son olarak dünkü röportajlardan benim anladığım Drenthe ikini plana düştüğü şeklinde eğer tek bir transfer yapılacaksa bunun Drenthe olması gerektiğini düşünüyorum. Oyun yapısı ve potansiyeli açısından bu anda takıma daha uygun bir oyuncu bulumak imkansız gibi duruyor. 

27 Ağustos 2012 Pazartesi

İlk Derbinin Ardından 3-3

Dün maçtan önce tribüne gelen taraftara maçı beraberliğe bağladık gidebilirsiniz deseler herkes güle oynaya evinin yolunu tutardı. Maç yine berabere bitti ama son periodda yaşananlar nedeniyle bir çok Beşiktaş'lı sabaha kadar yaşadığı sinir harbi nedeniyle ertesi gün uyumadan geldi.

Maç öncesinde gittiğimizde herkesi kafasındaki soru kadro kalitesi bakımında rakibinden oldukça üstün olan Galatasaray'a karşı Samet Hoca'nın nasıl bir kurgu ile sahaya çıkacağı idi. Çıkan 11'e ve taktiksel dağılıma baktığımızda ortaya konan kurgu ve oyun planı bence en doğru olandı. Geçen haftanın aksine stoperde Escude seçimi, Toraman'ın Veli'ye destek olarak orta sahadaki direnci arttırması ve öndeki haraketli üçlü bu maçın doğru tercihleri idi. Her ne kadar kurgu doğru olsa da aslında maç Beşiktaş için hiç iyi başlamadı, Umut'un santra sonrasında boş kaleye kaçırdığı top gol olsa muhtemelen maç sonunda çok daha farklı bir sonuç ile karşılacaktık. Özellikle ilk bölümde Escude, Sivok ikilisi Umut'u sıkça kaçırdı ve ciddi pozisyonlara sebebiyet verdi. Sonrasında da özellikle Galatasaray'ın sağ kanadında Eboue kaynaklı ataklarda Uğur Boral'ın kanadından ciddi sıkıntılar yaşamaya devam etti. Bu bölgede Olcay'ın gerekli desteği vermemesi Veli ve Toraman'ın da merkeze kaçan Hamit ve Selçuk'u takip etmeleri nedeniyle Uğur Boral belki de futbol hayatının en zor ilk yarısını yaşadı. Tam bu baskılar artmışken Beşiktaş bu seneki gol opsiyonlarından en güçlüsü olan duran toptan golü yakaladı. Bu gölün en önemli katkısı sahada rakip baskısı altında ezilen takıma bir nefes alma fırsatı yakalacak derken Cenk'in hatası ile beraberlik yakalandı. Cenk ile ilgili konuşmaya gerek duymuyorum, onu yenmeyecek golleri yiyen yenecek golleri çıkaran bir kaleci olarak kabul edeceğiz.

Karşılıklı gelen gollerden sonra Galatasaray baskısı devam etti, zaten ilk yarının tamamında bu baskıyı sürdüdüler. Beşiktaş'ın ikinci golü bu seneki bir diğer gol şansı olan ani çıkıştan geldi. Burada da takdiri yine bu kurguyu oluşturan Samet Hoca'ya vermek lazım, özellikle Veli'nin ani baskısı ile kapılan toplardan bu sene çok gol bulunacak. Takım bu gol avantajını devre arasına taşıyabilse idi ikinci yarıya çok daha avantajlı olarak girebilirdi. Gerçi Terim maçı kazanmak adına ikinci yarı en güçlü olduğu yer olan orta sahasını boşaltıp o bölgeyi Beşiktaş'a teslim edince ilk yarıda görülen Galatasaray baskısı ancak Beşiktaş'ın üçüncü golünden sonra skoru koruma güdüsü ile geri çeklince hissedildi. Terim orta sahayı Emre - Selçuk yapıp iki kanat adamlı bir nevi 4-2-4'e dönünce Beşiktaş orta sahayı ciddi anlamda ele geçirip nispeten daha kontrollü ve egemen bir yarı geçirdi.

Üçüncü gol de aynı ikini goldeki gibi ani baskı ile kapılan hızlı bir hücüm ile yakalandı. Özellikle golde Olcay'ın ısrarı ve Holosko'nun ters kanattan içe girişi Galatasaray savunmasının dengesinin bozulmasını sağladı bir de üstüne Hakan Balta'nın hatası eklenince Beşiktaş üçüncü defa öne geçti. Bu dakikadan sonra iki tane sevimsiz olay yaşandı birincisi Mustafa Pektemek'in sakatlığı, diğeri de Burak Yılmaz'ın pozisyonu. Mustafa'nın bu kısa kariyerinde geçirdiği üçüncü ciddi sakatlık umarım tam olarak iyileşmeden yeşil sahalara dönmeye çalışmaz, onun için kaybedilecek bir sezon futbol hayatını bitirmekden daha önemsiz.

Mustafa'nın yerine giren Batuhan için de bir kaç kelime etmek lazım, Almeida'nın durumundaki belirsizlik ve Pektemek'in sakatlığı sonucunda takımın elinde kalan malzeme Mehmet Akyüz, Holosko ve Batuhan'dan oluşuyor. Öncelikle Batuhan fiziken hiç hazır değil, o yapıdaki oyuncuların atlet oyunculara göre çok daha iyi bir hazırlık kampı geçirmesi gerekirken o bu periodun çoğunu düz koşularla tamamladı. Maçın içinde gösterdiği bir pozisyon akıl olarak da mesafe kat ettiğini gösteriyor ama bu yanından çok bir an önce fiziksel olarak toparlaması gerekiyor.

Son olarak da burası bir futbol bloğu olduğu için Burak Yılmaz'ın pozisyonunu değerlendirmeyeceğim, yapıtğı haraket futbol sahasından çok adli bir vaka olarak emek hırsızlığına giriyor.


23 Ağustos 2012 Perşembe

Taraftar Neden Quaresma Diye Bağırır?

Ligin ilk maçı için Olimpiyat Stadı'nın yolunu tutarken önümüzdeki sezon için karışık duygular içindeydim. Takımdaki gençler ne kadar süre alacak, Godot'yu bekler gibi beklediğimiz Muhammed'i bu sezon sahada görebilecek miyiz, takımnda daha fazla sorumluluk alması beklenen Fernandes neler yapacak, Hugo %100 kaç tane gol kaçıracak gibi güncel sorular kafamı kurcalarken kendimi Olimpiyat Stad'ının tribünlerinde buldum. Tribünlerin sahaya 10 liralık taksi mesafesinde olduğu stadta maçı doğru düzgün seyredecek bir yer ararken tribünden o anlamsız ve insanın o kadar yolu geldiğine pişman edecek tezahürat yükselmeye başladı "Quaresma, Quaresmaaaa" anladım ki bu sezon beklediğimden de zor geçecek dedim kendi kendime. Bilim kurgu filmlerindeki zihin okuma hadisesinin gerçek olmasını hiç bu kadar istememiştim, gerçekten bu tezahüratı yapan arkadaşların hangi akıl ve kafa ile daha ortada ısınan bir oyuncu yokken bile bu şekilde bağırmanın mantığını kavramaya anlamlı bir yön çıkarmaya çalıştım maalesef bulamadım. 

Maçın üzerinden birkaç gün geçti bu arada yine Quaresma için bir antreman tesisleri ziyareti oldu ve ben hala bu işin neden yapıldığını çözemedim, çözemiyorum. Benim baktığım noktada Quaresma bu takımın sözleşmeli oyuncusudur, takım bu sene başında bütçesini yapmış ve aldığı ücret bu bütçenin üzerinde bulunmuştur. Kendisinden bu konuda bir indirim yapması talebinde bulunulmuş kendisi de kabul etmemiştir. İşin maddi yanı budur,bu şartlar altında takımda kalması ve kadronun içinde olması olanak dahilinde değildir. Bir de işin  sportif yanı vardır ki o taraf maddi yandan daha da kötü durumdadır. Son iki senedir kendisi bu takımın en çok para ödenen oyuncusudur, ne kadar ekmek o kadar köfte hesabını yaptığımızda ise karşımıza çıkan tablonunu izahı yoktur. Bugün itibari ile sözleşmesinde 3.7 M Eur yazan adamın 2011-12 istatistiklerine baktığımızda 26 maçta forma giymiş, toplam 2.081 dakika oyunda kalmış 10 sarı 2 kırmızı kart görmüş ve 5 gol atmiş. Her şey rakkamlar değil diyorsanız benim aklımda kalanlar şu şekilde, Bursa maçında gereksiz şekilde görüdğü kırmızı kart, Avusturya'daki sakatlığından sonra uzun süre ülkesinden dönmemesi, döndüğünde de ufak bir bira göbeğine sahip olması, geçen senenin en önemli maçı olan Atletico maçında toplam 1.2 km koşması şeklinde bu liste uzar gider. Bu noktada çok güzel trivela, robana yapıyor diyorsanız size 11 kişinin oynadığı futbol maçı yerine bu işin şov amaçlı oynandığı başka mecralara yönelin derim. 

İşin en üzücü tarafı da bu taraftar Ernst için bu tepkiyi göstermezken Quaresma için bu tepkiyi vermesi Bilgili'den başlayan ve Demirören ile tavan yapan başkalaşımın bizi nerelere getirdiğinin örneğidir. Bu noktada bana da yazıklar olsun demekten başka bir şey kalmıyor. 


19 Ağustos 2012 Pazar

Part-Time Büyükşehir

Fikstür çekildiğinde  son yılların en zorlu ilk altı haftası ile karşı karşıya kalmıştı Beşiktaş ve bu seri lige çıktığından beri sahasında yenemediği İBB ile başlıyordu. Bir anlamda gelenek bozulmadı ve deplasmandaki İBB galibiyeti bir başka sezona kaldı.

Samet Hoca sahaya takımı Kayseri maçının ikinci yarısındaki düzende sahaya sürdü. Oyunculardaki en önemli değişiklik Veli'nin partneri olarak Hasan Türk'ün seçilmesi idi. Hasan oyundan çıkana kadar kendisine verilen görevi en iyi şekilde yerine getirdi. Sakatlanan kadar Veli ve sonrasında da Necip'in yanında o bölgede bir alternatif olabileceğini gösterdi. İlerleyen haftalarda Süper Lige alışması ile birlikte saha içi verimini de arttıracaktır. Yine de oyunda kaldığı süre içinde gerek savunmaya yardımı olsun gerekse de takımın pas paylaşımında olumlu katkı sağladı.

Samet Hoca'nın ikinci değişikliği de stoper kurgusunda idi. Stoper tercihinde Escude'nin yerine topun sahibi Toraman'ı tercih etti hoca. Beşiktaş'ın oyuna daha çok hakim olduğu ilk onbeş dakikadan sonra bu tercihin sıkıntıları ortaya çıktı. Veli'nin sakatlanıp çıkması ile birlikte orta alanda baskı ile kazanılan top opsiyonu ortadan kalkınca oyun Toraman'ın geriden mancınık ile gönderdiği toplarla kurulma opsiyonuna döndü ki bu topları rahatça alan İBB sürekli olarak Beşiktaş sahasında görülmeye başlandı. Escude'nin bu bölümde sahada olması oyun kurgusunda daha çok ayağa pas opsiyonun ortaya konmasını sağlayabilirdi ama Samet Hoca büyük kaptanın !!! ligin ilk maçında kesik yemesine gönlü razı gelmedi. Savunma hattındaki tek sıkıntı stoper yerleşiminde değildi, her iki bek de henüz sezonu açmamış bir görüntü sergilediler. Hem Hilbert hem de Uğur, savunma ve hücum katkısı adına sahaya hiç bir şey koymadılar. Savunmadaki bir diğer değişiklik duran toplarda yapılan alan savunması idi. Alan savunması artık bir çok takımın tercih ettiği ve iyi kurgulandığında diğer alternatiflere göre etkin bir savunma opsiyonu. Ancak yenilen golde olduğu gibi duran topun paslaşarak kullanılması durumunda savunma dengesinin çabucak bozulduğu bir opsiyon, hızlı paslaşma ve iyi bir orta ile savunmada boş adam opsiyonları yaratılabilir. Bu konuda pratiği geliştirmek için ciddi çalışma yapılması gerekiyor. Ligin ilk bölümünde bu tipte kopya goller kalemizde görebiliriz.

Hücum opsiyonlarında ise Pektemek, Almeida ve Olcay özellikle ilk onbeş dakikadan sonra ciddi anlamda birbirlerinden kopuk bir oyun sergilediler. Özellikle Olcay ve Pektemek ilk yarıda sahada hiç görünmediler desek hata etmiş olmayız. Almeida ise sadece kendisine dikilen toplarda ortaya çıktı ve bunlarında bir çoğunu rakip stoperlere bıraktı. Takımın hücum opsiyonu olarak üç temel kurgu göze çarpıyor. Rakipten kapılan toplarla ani atak başlangıçları, bunu ilk dakikalarda Veli'nin kaptığı topta Almeida'ya gönderdiği uzun pas ve kalecinin elinden kaçırması ile girilen gol pozisyonunda gördük. Tabi burada özellikle Veli'nin erken sakatlanıp çıkması bu alternatifi ortadan kaldı. İkinici olarak ise Fernandes'in üçüncü bölgede buluşacağı toplarda şahsi yeteneklerini devreye sokup arkadaşlarına pozisyon üretmesi. Bu alternatif de Oğuzhan'ın oyuna girişi ile Fernandes'in ön bölgede topla buluşması şeklinde maçın sonralarında gördük. Son olarak da duran toplar, bu alternatifi atılan ve ofsayt nedeniyle sayılmayan golde gördük. Bu alternatifler içinde Veli'nin sakatlığı o nedenle önemli bir yer işgal ediyor, onun yerine giren Necip maalesef bu kurguyu işletecek alternatifler üretemedi. Oğuzhan'ın oyuna dahil olması özellikle Fernandes üzerinde kurulan baskıyı rahatlatarak karşı sahada pas opsiyonlarını arttırdı. Bu sayede de son bölümde takım pozisyon yaratma şansını yakaladı.

Takım özellikle ilk onbeş ve maçın son bölümünde ortaya koydukları yönünden ilerisi için bir ışık verdi ama özellikle Uğur, Hilbert ve Pektemek'in henüz sezonu açmadıklarını rahatlıkla söyleyebiliriz.  Orta saha kurgusu içinde de mutlaka Oğuzhan'a bir sorumluluk verilmeli. Samet Hoca maçtan sonra yaptığı açıklamada transfer konusunda olumsuz konuştu ama öndeki üçlü bu kurguda oynayacaksa mutlaka bir uzak forvet alternatifinin yaratılması lazım aksi takdirde gözünün içine baktığımız Pektemek devre arasında bir miktar para ile takas alternatiflerinde konuşulmaya başlanır.

17 Ağustos 2012 Cuma

Yeni Sezon

Son postun üzerinden o kadar zaman geçmiş ki bloğun şifresini hatırlamak için ona yakın deneme yapmam gerekti. Gerçi bu denemelerin sebebi yaşlılık mı yoksa Demirören'in üzerime attığı isteksizlik mi onun sebebini bulamadım. Aslında moda deyimle 3 Temmuz ile başlayan süreç belki de "gerçek" Beşiktaş'lı taraftarın sekiz sene boyunca hayalini kurduğu Demirören'siz Beşiktaş'ı gerçekleştiren bir son ile tamamlanmıştı. Seçim döneminde de geçmişten hesap sorma vaadi olan ve transfer ettiği değil yetiştirdiği oyuncularla özüne dönme vaadi olan bir başkan ile buluşmuştu. Tabi ne oldu ise bu noktadan sonra oldu, çok güzel başlayan balayı maalesef neredeyse "yokmuş bir birlerinden farkları" noktasına kadar geldi. Önümüzde uzun bir sezon olduğu için işin bu taraflarına çok girmeden bugün sadece saha içini değerlendireceğim. Özellikle yeni yönetimin mali raporları ve geçmiş dönem araştırması ile ilgili detaylara baktığımızda işin bu tarafına daha detaylı olarak bakarız.

Yönetimin yeni sezon ile ilgili en önemli kriteri "parasını ödeyebileceğimiz" futbolcu ile çalışacağız oldu. Aslında seçimden hemen sonra ağızlarına sakız ettikleri "küçüleceğiz" mottosundan çok bu ifadeyi kullansalardı belki de bu kadar yanlış anlaşılmaya olanak vermeyeceklerdi. Çoğu insanın küçülüyoruz ifadesinin içindeki küçülmeyi elindeki ücret olarak pahalı oyunculara veda edip yine bir moda deyim olan FEDA edenlerle yola çıkılacağı algısına oturtmasına sebeb oldu. İşin gerçeğine bakarsanız küçülme işin sadece maddi tarafındaki daralmayı temsil ediyordu, politika olarak maddi küçülmeye gidilirken geleceğe dönük doğru adımlarla çok doğru bir hamle yapılabilirdi. Küçülme ve FEDA işi bu politikanın o kadar önüne geçti ki bu süreçte yapılan bir çok doğru hamlenin de gözden kaçıp yanlış yorumlanmasına sebebiyet verdi. Burada doğru olan ve öne çıkarılması gereken söylem kesinlikle parasını ödeyebilecek oyuncularla yola devam etmek olmalıydı. Dediğim gibi biz işin politika tarafına daha fazla girmeden izlediğim hazırlık maçları ve transfer edilen oyuncular üzerinden bu kadro ne iş yapar kısımına bakalım.

Transfer döneminde yolların ayrıldığı oyuncular;
  • Matteo Ferrari (Montreal Impact)
  • Korcan Çelikay (Sivasspor)
  • Erkut Şentürk (Eskişehirspor)
  • Ekrem Hayyam Dağ (Gaziantepspor)
  • Egemen Korkmaz (Fenerbahçe)
  • Fabian Ernst (Kasımpaşa)
  • Sezer Özmen (Çaykur Rizespor)
  • Cumali Bişi (Çaykur Rizespor)
  • Berat Çetinkaya (Adana Demirspor – Kiralık)
  • Umut Kaya (Denizlispor – Kiralık)
  • Simao Sarbosa (Espanyol)
Gelen oyuncular;
  • Berat Çetinkaya (Sakaryaspor)
  • Mehmet Akgün (Gençlerbirliği)
  • Oğuzhan Özyakup (Arsenal FC)
  • Olcay Şahan (FC Kaiserslautern)
  • Uğur Boral (Samsunspor)
  • Julien Escude (Sevilla)
  • Allan Mcgregor (Glasgow Rangers)
  • Batuhan Karadeniz (Eskişehirspor – Kiralık)
Bu tablo üzerinden işe en geriden başlayacak olursak, kaleci konusunda uzun süreden sonra yabancı alternatifine yönelindi. Ben de çoğu insan gibi Cenk'in bu takımda süre almaya başladığı ilk zamanlarda takımın uzun süre boyunca kaleci konusunda sıkıntı yaşamayacağını düşünenlerdendim ama maalesef Cenk sergilediği performans ve de yapamadığı sıçrama nedeniyle kaledeki derin boşluğu dolduracak "The One" olmadığını kanıtladı. Bu saatten sonra da çok büyük bir perfomans gösterip bizi yanıltacağını düşünmüyorum. Rüştü'nün de yaşı, aldığı garanti ücret ve kalecilikten çok yan hakem olarak kaldırdığı sol kolu nedeniyle bu bölgeye bir takviye yapılması gerekiyordu. Bu transfer döneminde kale için  iki alternatif konuşuldu, Ospina ve Mcgregor. Çoğu zaman olduğu gibi komşunun tavuğunun kaz gözükmesi nedeniyle Ospina da gözümüz kalmadı değil ama Mcgregor'un da Rüştü ve Cenk'den daha iyi bir opsiyon olacağını düşünüyorum.

Defansta opsiyonlarımız baktığımızda kadro Toroman, İsmail, Sivok, Rıdvan, Hilbert, Ersan, Tanju, Emre, Atınç ve Escude'den oluşuyor. Tabi burada transfer döneminde İsmail sakatlanması ve Egemen'in feda etmemesi nedeniyle  sol bek ve stoper opsiyonlarında sıkıntı oluştu. Elde kalanlara baktığımızda sol bek için altyapıdan gelen Emre ve her iki kantta bek oynayabilen Tanju'dan stoper opsiyonlarında ise Toroman, Sivok, Ersan ve Atınç'tan oluşuyordu. Dolayısyla hem sol bek hem de stoper için takviye ihtiyacı elzem gözüküyordu. Yönetim buradaki boşluğu ikisi bir arada vazifesi görebilecek Escude ile gidermeye çalıştı. Oyuncunun geçmiş performansına bakıldığında bence kağıt üstünde doğru bir hamle. Hem tecrübesi hem de sol ayak içine sahip bir opsiyon olarak bence Sivok'un yanında olumlu katkı sağlayacak. Tüm bu özelliklerinin yanında duran toplarda da hem ön hem de arka direğe giden bir opsiyon olarak Fernandes'in belki de ceza sahasında ilk alternatifi olacak. Stoper alternatiflerinde benim gönlümdeki bir numara bu kadro içinde tabi ki de Ersan ancak geçirdiği iki sakatlık nedeniyle onun antremana bile çıkması benim için bir mucize, eğer sezon içinde ritmini yakalayıp ilk sakatlığının öncesine dair bir performans sergilemeye başlarsa bu takımın ilk stoper opsiyonu olur. Sağ tarafa baktığımızda hocanın ilk alternatifi Hilbert gibi gözüküyor. Hilbert hem ters kademesi hem de hücuma verdiği destek ile zaten o bölgenin ihtiyacını karşılayabilecek bir durumda, ben görece daha rahat maçlarda Hilbert ile başlayıp, derbilerde ise hocanın arkada Toroman önünde Hilbert opsiyonunu kullanacak gibi gözüküyor. Her iki kurguda da içinde Hilbert olduğu sürece burada bir sıknıtı olacağını düşünmüyorum. Geçen seneye baktığımızda Carlos'un yakaladığı galibiyet serisinde de Hilbert'in hem savunma hem de hücum desteği çok önemli bir faktör olmuştu. Sol tarafata ise İsmail'in durumu nedeniyle ligin ilk yarısında Emre'nin süre alması bekleniyor. Son ve en ciddi hazırlık maçında Emre burayı dolduracağının işaretlerini verdi. İsmail dönene kadar zaman zaman Uğur Boral desteği ile burada da sıkıntı olmayacağını düşünüyorum.

İşin en heyecanlı ve takımın en çok potansiyel vaad eden bölgesine geldik. Buranın amiri Fernandes gibi gözükse de özellikle Oğuzhan ve Olcay sergileyeceği performansı merakla bekliyorum. Samet Hoca oynattığı maçların bir bölümünde orta sahayı klasik 4 - 4 -2 şeklinde değerlendirdi. Burada da Fernandes'in yanında topa basan bir opsiyon ile oynattı. Açıkçası kadroya baktığımızda bu alternatifte Fernandes'in yanını dolduracak direkt bir opsiyon yok bu nedenle bu formatta ısrar edeceğini düşünmüyorum. Ben orta sahanın Kayseri maçının ikinci yarısında kullanılan formatta Veli - Olcay - Fernandes - Oğuzhan - Pektemek olarak şekilleneceğini düşünüyorum. Burada en büyük sıkıntı savunma önüne konacak olan pozisyonda çıkıyor. Kadroya bakıldığında buranın opsiyonları Veli ve Necip. Her ikisi de maalesef kazanılan topu en doğru opsiyona yönlendirecek yeteneğe sahip değiller. Bu dizilimde gözlerimiz oraya konacak bir Giunti'yi aramıyor desem yalan söylemiş olurum. O tipte bir oyuncu ile belki de uzun zaman sonra en efektif orta sahayı kurmuş olabilirdik. Oyun modeline bakıldığında duran top organizasyonunu bir kenara bıraktığımızda takımın set hücumundaki tek opsiyonu Fernandes'in yaratıcılığı olarak gözüküyor, o alternatif de kitlendiğinde geriye kalan oyuncuların kendi başlarına bir opsiyon oluşturmaya uzak gözüküyorlar bu nedenle de rakipten kapılacak topları bir an önce Fernandes ile buluşturulması ve onun da kanat pozisyonunda bulunan Olcay ve Pektemek'e servis yapması takımın en önemli hucüm opsiyonu olacak. Oğuzhan, Olcay ve Pektemek bu tip rakibin eksik yakalandığı pozisyonlar için doğru bir kurgu. Üçü de bu tip kurguda adam eksiltip kaleyi düşünme potansiyelleri var. Bu opsiyonların dışında kalan ekipte ise Uğur, Muhammed, Mehmet Akgün ve Burak Kaplan var. Uğur'un ortanın solunda bir opsiyon olarak takıma alternatif olacağını düşünmüyorum. Büyük takımdan ayrıldıktan sonra ikinci şansında kendisini ileriye taşıyan çok az örnek var ve bunlara Uğur eklenecek gibi durmuyor. Muhammed'den bu sene çok fazla bir şey beklemek onu gereksiz bir yükün altına sokar diye düşünüyorum. Hoca da bunun farkında olduğu için onu görece rahat maçlarda sonradan oyuna dahil edecektir. Onun için en iyisi bu sene için lig tecrübesi edinmek olur. Aslında bu ekip içinde Fernandes'ten sonra orta sahanın sorumluluğunu verebileceğimiz oyuncu Burak Kaplan ama hoca kendisine bu kadro içinde opsiyon sunmayacak gibi gözüküyor. Belki de bunun cevabı sevgili Orhan'ın yazıdığı bu postun kısaca bölümünde özetlediği bölümde olabilir. http://devrimderki.blogspot.com/2011/05/burak-kaplan-besiktasta.html

Hucüm opsiyonlarımız ise Almeida, Holosko, Pektemek ve Batuhan'dan oluşuyor. Batuhan'ın geliş şekli, karakteri, sıkıntılarının başka bir yazıya bırakıp ne verebileceğine bakarsak bu dörtlü içinde bence potansiyeli en yüsek oyuncu. Tabi potansiyeli en yüksek oyuncu derken açtığımız parantezin içine 1.000 vuruşluk yapmaması gerekenleri yapdığı takdirde notunu eklemek lazım. Batuhan ile ilgili olarak Samet Hoca "ben kendisi ile ilgili tüm sorumluluğu alıyorum ve onu oynatırım" dedikten sonra zaten bize de çok fazla bir söz söylemek gerekmez. Gerçekten de hoca Batuhan'dan bahsettiği verimi alırsa takımın bir kaç kademe üstüne çıkmasını sağlar ama Batuhan'ın olduğu cümlenin için o kadar çok ama oluyor ki ben bu performansın alınacağını çok olumlu gözükmüyor. Batuhan dışındaki opsiyonlar ise potansiyeli çok yüksek ama bir türlü bu potansiyeli sürekliliğe taşıyamamış bir Pektemek, basit pozisyonları kaçırma ustası Almeida ve son anda FEDA ederek takımda kalan Holosko'dan oluşuyor. Şayet adı geçtği gibi Lazoviç bu kadroya katılsaydı hücum hattı konusunda daha net bir tablo ortaya konabilirdi ama bu hali ile hücum hattımız dört bilinmeyenli bir denkleme sahip, Samet hoca umarım buradan doğru şıkkı verecek ikiliyi yaratır.

Özetle savunması geçtiğimiz senelere göre daha sağlam ve topla ilişkisi daha güçlü, orta sahası heyecan veren forveti soru işaretleri ile dolu bir takımımız oldu, hayırlısı olsun diyelim.

3 Nisan 2012 Salı

Carlos'un Ardından

Normal şartlarda son 14 maçında 3 galibiyet almış bir takımın hocasının gönderilmesi taraftar tarafından tepki ile karşılanmaz ama Carvalhal'ın gidişi insanların farklı bir tepki göstermesine neden oldu. Özellikle de gidenin yerine gelen kişi Tayfur Havutçu olunca bu tepkinin nedenini anlamak çokta zor olmadı.

Olaya Carvalhal gözünden bakıldığında çılgınca gol sevinçleri olan, sevecen, sempatik bence futbol görüşü kısıtlı ama tam bu sezona uygun bir hoca idi. Normal bir sezonda olsak rahatlıkla kadro seçimlerini, oyuna müdahalelerini, alternatif oyun planlarının olmadığını, Almeida inadını rahatlıkla günlerce tartışabilirdik ama bu sezon hiçte normal bir sezon olmadı. Onun antrenörlüğünden çok takıma kattığı olumlu hava, rakibe gösterdiği saygı ve Türkçe öğrenme çabası ile hatırlayabiliriz kısaca böyle kaotik bir sezon için Carlos hoca biçilmiş bir kaftandı. Bu nedenle buraya kadar getirdiği ligi bitirmek onun hakkıydı en azından ilk defa Çarşamba - Pazar oynanmayan haftalarda belki de adam içindeki taktik dehayı ortaya çıkaracaktı. Neyse seninle birlikteliğimiz bu kadarmış diyelim yolun açık olsun Carlos Hoca...

Aslında beni Carvalhal'ın gidişinden çok Tayfur Havutçu'nun gelişi rahatsız ediyor. Bu süreç başladığı günlerde hepimiz Beşiktaş kanadından göz altına alınanların aklanarak geri geleceğinden hiç şüphe etmiyorduk ama ortaya çıkan her tapede Tayfur Havutçu gözümüzde daha da küçüldü. Yıllarca bu takıma hizmet vermiş ve dürüstlük abidesi olmuş Süleyman Seba'nın yiğeni çapsız menejerlerle oyuncusu hakkında konuşan, onlara küfür eden, eşcinsel ilişkide bulunduğunu ima eden bir adam olarak karşımıza çıkmıştı. İşte bu nedenlerden dolayı ben Carlos'un gidişinden çok Tayfur'un gelişine üzülüyorum.

Aslında Yıldırım Demirören'in gittiği gün ne kadar umutluyduk, hepimiz hep arzuladığımız sevdiğimiz semt takımı günlerine döneceğimizi ummuştuk, Fikret Orman'ın başkan seçilmesiyle umutlarımız bir nebze daha artmıştı. Yıllardır söylemleri ile kendimize yakın hissetmiştik Fikret Orman ama önce listesine aldığı Levent Erdoğan ile sonrasında da Tayfur Havutçu hamlesi ile o da Yıldırım Demirören'in yolunda gittiğinin sinyallerini vermeye başladı. Bundan sonra yapacağı tek hamle kaldı genel menejer olarak Sinan Engin'i de göreve getirirse hep beraber dükkanı kapatıp gidebiliriz.


LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...