30 Ağustos 2010 Pazartesi

Kardemir Karabük Deplasmanı


Hafta içindeki UEFA'da gruplara kalmanın mutluluğu ile geldiği deplasmanın çok kolay geçmeyeceğini düşüyordum. Özellikle ilk kırkbeş dakika bu beklentimi doğrular bir şekilde geçti. Beşiktaş bu sezon kendi sahasıda dahil olmak üzere yine çok kötü bir zeminde maç oynama durumunda kaldı. Türkiye sınırları içinde bu takımı bir gün düzgün bir zeminde seyredeceğimi umuyorum. Schuster'in üst üste aynı 11 ile çıkmayacağını artık sürpriz haber olmaktan çıktı. Dün akşamki kadro değişiminde sıra sağ ön, stoper ve forvet mevkilerinde yaşandı. Özellikle sakatlık sonrası oynadığı ilk maçta Emenike gibi bir forvetle karşılaşması Toroman'ın muhtemelen sezon boyunca sergiliyeceği en kötü kırkbeş dakikayı oynamasını sağladı. Hata ile başladığı maçta özellikle ilk yarıda Emenike'nin girdiği 5 gol pozisyonun yanlızca bir tanesi gol olduysa bunun için öncelikle kaleci Cenk'e dua etmelidir. Tabi bu performansda Toroman kadar Emenike'nin de hakkını teslim etmek gerekir. Geçen sene Bank Asya 1. Lig'de göz alıcı performans sergileyen Emenike Spor Toto Süper Lig'de de kaldığı yerden devam ediyor. Özellikle deplasman maçlarında Cernat ile birlikte sergileyeceği performans ile geldikleri ilk senede düşme hattından uzak rahat bir sezon geçireceklerini düşünüyorum. Toroman'ın gelecek haftalarda form kazanması ile beraber Schuster'in stoper tercihlerinde öncelikli seçeneği olacağını düşüyorum.

Hilbert'in yerine tercih ettiği Tabata'nın dün gereken performansı sergilediğini düşünüyorum. Hilbert'ten farklı olarak orta sahada daha fazla ortaya doğru gitme düşüncesinde, bu tercihi sayesinde orta sahadaki baskıya ek bir güç oluştururken ondan beklenen kanat bindirmelerini sergileyemiyor. Tello'nun gidişi ile oynadığı maçlarda duran topların kullanıcısının kendisi olması gerektiğini dün birkez daha gösterdi. Aslında bu noktadan bakarak Beşiktaş'ın uzun süredir duran toplardan kazanılan goller açısından bir sıkıntısı vardı. Ancak son maçlara baktığımızda özellikle korner ve kanatlardan kullanılan serbest vuruşlarda farklı alternetifler deneniyor. Bu denemelerin meyvesini de dünkü maçta iki gol ile kazandı. HJK maçında ön direkte topu ağlara gönderen Necip dün de ön direkten topu aşırarak Nobre'nin kolay bir şekilde beraberliği sağlamasına imkan verdi.

Dünkü maçta tüm resmi maçlarda doksan dakika sahada kalan Ernst'in bir miktar fiziksel düşüşüne tanık olduk, Beşiktaş'ın topu kendinde tutamadığı dönemlerde defansa yardım konusunda ciddi şekilde zorlandı. İkinci yarıda topun hakimiyetinin Beşiktaş'ta kalması ile daha rahat bir ikinci yarı geçirmesini sağladı.

Transferin son iki gününe girdiğimizde henüz Bobo ve Nobre'nin alternatifi konusunda henüz bir adım atılmadı. Zaten bu saaten sonra da gelecek alternatif onların yerine direkt olarak değil muhtemelen üçüncü alternatif olarak takıma katılacak bir isim olacak. Bu durum aslında takımın en yumuşak karnı olarka gözüküyor. Guti'nin tüm sezon boyunca üst düzey performans gösteremiyeceğini göz önüne alırsak forvet ikilisinin kişisel yeteneklerine kaldığımız dönemlerde Bobo ve Nobre bu yeteneği sergileyecek performanstan maalesef uzak gözüküyorlar.

Tabi tüm bu yorumlardan sonra Quaresma'ya da bir parantez açmak gerekiyor, şimdiden sergilediği performans ile gelmiş geçmiş takıma en çok katkı verecek yabancı oyuncu olarak duruyor. Şu anki görüntü itibari ile hem o Beşiktaş'a hem de taraftar ona fazlasıyla ısınmış gözüküyor. Özellikle ikinci yarıda sergilediği performans ve istek puan kaybı ihtimali olan maçların bir çoğundan sorunsuz bir şekilde çıkılmasını sağlayacaktır.

26 Ağustos 2010 Perşembe

UEFA Avrupa Ligin’de 1. Bölüm Tamam


Beşiktaş gruplara kalmak için oynadığı altı maçta beş galibiyet ve bir beraberliğin yanında attığı 16 gol ve yediği bir gol ile gruplara kalma şansını yakaladı. Karşılaştığımız bir çok ekibin kalitesinin bizim seviyemizde olmadığını kabul etmenin yanında altı maçta oynanan futbol, Plezen maçının ilk yarısı dışında, gelecek için umut verecek seviyedeydi. Öncelikle son senelerde en çok sıkınıtı yaşadığımız orta alanda bugün itibari ile oyunu iki yönlü oynayabilen dört oyuncu, bir müzmin yedek ve sözleşmesi dondurulmuş bir Fink'imiz var. Bence sezon boyunca oynayacağımız maçların yükünü rahatlıkla kaldırabilecek seviyedeler. Schuster bugüne kadar yaptığı gibi rotasyon halinde bu ekipten maksimum verimi almaya çalışacak. Tabi bu noktada dikkat çeken en önemli unsur orta sahada oynayacak dörtlünün hepsi oyunun hem hucüm hem de savunma yönünde çok çok iyiler. Geçmişte bu oyunculardan bir yada en fazla 1,5 tanesini takımda görebilirken bu bolluk önümüze daha da güvenle bakmamızı sağlıyor. Bu orta sahanın en büyük avantajı Schuster'in oynamak istediği pas oyununu hayata geçirmek konusunda son derece elverişli olmaları. Ortadaki üçlünün doğru kişilerden ve savunmada da Zapo'nun olması İBB maçında yaşananları bu maç yaşamamızı sağladı. Bu da bize bir kere daha gösterdiki eğer savunma açık veriyorsa bu hiçbir zaman sadecenin savunmanın suçu değildir. Yeri gelmişken tekrar söylemek lazım eğer Ferrari bu savunmanın bir parçası olacaksa onun yanındaki isim Toroman veya Zapo olmalı aksi takdirde uygulanan çizgi savunmada ciddi sıkıntılar yaşanıyor. Ben ilerleyen haftalarda bu takımının ideal savunmasını Toroman – Zapo ve Ersan olarak şekilleceğini düşüyorum. Ferrari dün de bir iki pozisyonda savunmadan top çıkarırken ciddi pas ve pozisyon hatası yaptı ancak rakibin kalitesi pozisyonların gol olmasını engelledi.

Dünkü maç bir kere daha gösterdiki bu takımın forvet alternatifi kadar sağ bektede mutlaka bir alternatife ihtiyacı var ve şu an için bu eksiklik takımın en büyük dezavantajı diyebiliriz. Ekrem ortaya koyduğu performans ve Ekrem ile birlikte Hilbert'in artan performansı bize o kanadın doğru ikilisinin bu olduğunu gösterdi. Ancak şu ana kadar tanıdığımız Schuster hep yaptığı gibi Kardemir Karabük maçında muhtemelen o bölgede Erhan'ı göreceğiz. Erhan bugüne kadar sergilediği performans ile bu takımın oyuncusu olmadığını kanıtladı ancak şu an için Rıdvan iyileşene kadar, tabi o kadar büyük bir sakatlıktan sonra ne kadar verimli döneceği büyük bir soru işareti, maçlarda sırası ile Erhan ve Ekrem'i göreceğiz.

Bir paragrafta Necip'e açmadan geçmemek lazım. Necip attığı gol kadar ki kendisinden beklenen birinci öncelik bu değil dördüncü golde topu saklayarak rakip alana taşıması ve Hilbert'i çok doğru bir zamanda topu aktarması kendisinin oyunu okuma beceresinin ne kadar yüksek olduğunu gösteriyor. Özellike orta alanda rakibin pas yapacağı alternatif azaltması ve de hata yapılan her noktada ortaya çıkarak topu kazanması tabiki tesadüf değil onun ne kadar iyi oyunu okuduğunun bir göstergesi. Ben kendi adıma şunu söyliyeyim yeni sezon için aldığım ilk formanın arkasına Q7 veya Guti'yi değil onun adını yazdırdım.

Haçtan sonra Muurinen yaptığı açıklamada bizim de Guti ve Quaresma gibi yıldızlara ihtyicamız var dedi. Biz de aslında yıllarca Avrupa kupasında bu acıları çekmiştik, çok iyi oynadığımız maçlarda rakibin bir iki yıldızı ortaya çıkıp maçı bir anda çeviriyorlardı bizde şerefli malübiyetlerle övünüyorduk. Biraz da nehrin öbür yakasına geçip yıldızlarla maç kazanma zamanı gelmişti. Bu sene yaşadıklarımıza biraz da bu gözle bakmak lazım…

Son olarak gruplar için tahminim Liverpool – Kharkiv – Lozan olsun. Liverpool ve Kharkiv ile görülecek hesaplarımız var J

22 Ağustos 2010 Pazar

Hatalarımızdan Ders Çıkarıyoruz


Yazının başlığı ortalama bir Süper Lig oyuncusunun futbol kariyerinden en az 10 defa kullandığı bir klişedir ama ne yazık ki gerçek hayata baktığımızda insanoğlu bu klişeyi hayata geçirmekte her zaman zorlanır. Dün İnönü'de yaşadığımızda aslında Schuster'ın kısa Beşiktaş kariyerinde hatalarından ders çıkarmadığını ortaya koymuştur. Yeni bir takımın başına geçen hoca için sezonun ilk maçları genelde zorlu geçer, birçok teknik adam yeni takımında kısa sürede gevenebileceği adamlardan bir 11 yaparak işin başını kazasız belasız atlatmaya çalışır. İlerleyen haftalarda da takımda yapmak istediği revizyon ve değişiklikleri yavaş yavaş gündeme getirir. Schuster'in izlediği yol biraz daha farklı, o elinde bulunan bol alternatifli (!!!) kadroda hemen hemen her maçta revizyon yaparak hem gidecek oyuncuları belirlemeye hem de oyun şablonunu takıma oturtmaya çalışıyor. O nedenle dün çıkardığı kadro ,bu futbolcuları kendisinden daha uzun süredir izlediğimiz için, çok da doğru tercihler içermediği gibi geçmiş maçların hatalarını da bünyesinde taşıyordu. Tabi burada muhtemelen Tayfur'un hatası ile İBB'nin büyük takımlar karşısında nedenli hırsı ve doğru mücadele verdiği de aktarılmamış olduğu kadro seçiminden rahatça anlaşılıyor.

Dünkü maç bize bir kere daha gösterdi ki Erhan, Delgado ve Holosko eğer o mevkilerde düşünülüyorlarsa bu takıma fayda sağlamaları mümkün değil. Hafta içi HJK maçı ile ilgili yorumumda Hilbert'in oynadığı pozitif futbolda arkasında oynayan Ekrem'in etkisinden bahsetmiştim, Erhan özellikleri açısından Ekrem ile mukayese edilemez. Bu nedenle Hilbert'i de yanlış bir sağ bek seçiminin ne kadar etkilediğini görebiliriz. Erhan sağ bek mevkiinde Beşiktaş takımının oyuncusu olabilecek kapasitede bir futbolcu maalesef değil oynadığı her maçta benzer yorumları kendisi için yapacağız.

Çek Cumhuriyet'in de yapılan maçta Delgado'nun Ernst ile orta sahayı paylaşamıyacağı net bir şekilde ortaya çıkmışken İBB gibi özellikle oyunu orta sahada kitleyen (Buradaki hata tamamen Tayfur'a ait, Schuster'in bunu bilebilmesi mümkün değil, ama dün uyarmadığına göre Tayfur'da bunun farkında değil) bir takıma karşı bu orta saha ile başlamak oynadığımız çizgi defanstan daha da büyük bir riskdi. Delgado, geriden oyunu başlatan Ersan ve Ferrari'ye hemen hemen hiç yardım etmeyince ilk 60 dakika boyunca doğru dürüst bir atak başlangıcı da yapılamadı. Bir çok defa tekrarladığım gibi eğer birisi ile yollarımız ayrılacaksa bu Fink değil Delgado olmalı eğer Schuster kendisini takımda düşünüyorsa o zaman yeri Ernst'in yanı değil öndeki hücum oyuncusunun arkası olmalı.

Holosko benim hatırladığım kadarıyla Türkiye'deki kariyerinde ilk defa ileride tek santrafor olarak oynadı. Özellikleri itibari ile orada oynaması çok zor, zaten o da hayatının ilk profosyenel maçı gibi ne yapacağını bilemeden sağa sola koşturdu. Hatta bu şaşkınlık içinde Nihat'ın ve Nobre'nin gol pozisyonlarına müdahil olarak arkadaşlarının dengesini bozdu. Schuster'in takımda sadece iki santraforum var açıklamasından sonra Holosko'yu o mevkide oynatması, Robinho transferinin olmıyacağı varsayımı nedeniyle o bölgeye takım içinden üçüncü bir alternatif yaratma düşüncesi gibi gözüktü bana. Ama şunu biliyorum ki Holosko o bölgede tek başına oynayamaz.

Schuster'in dün yaptığı 11'deki bir başka yanlış uygulamada Ferrari – Ersan ikilisi idi. Öncellikle belirtmeliyim Toroman'ın gelişi ve Ersan'ın dün gösterdiği performans ile bizim stoper alternatifimiz Toroman – Ersan olabilir. Bu şekilde altı yabancı konusunda daha esnek davranabiliriz. Ersan dün gerçekten ileride bu takımın fayda sağlayacağı bir oyuncu olduğunu kanıtladı, Sivok'un sakatlığında geriye kalan stoper alternatifleri içinde ayağı en iyi olan oyuncu pozisyonunda. Schuster'in alan daraltmaya yönelik çizgi savunması, bunu birçok yorumcu çağdışı ofsayt taktiği olarak yorumluyor, oynayacaksa dün Ferrari – Ersan yerine Zapo – Ersan olmalıydı. Bu tip savunmada iki stoperden birinin en azından daha süratli özellikte olması gerekiyor.

Sonuç olarak dün yaşanan bir iş kazasıdır, önemli olan bu kazandan gereken derslerin alınmasıdır.

17 Ağustos 2010 Salı

Gruplara Kal….


Maçtan sonra genel yorumları izlediğimizde herkesin ortak fikri evet Beşiktaş'ta birşeyler var AMA (bu ama özellikle maçtan çıkıp Q7'nin gölünün tadına varmak isteyenlerin özellikle gözüne sokuluyor) daha doğru düzgün bir takım ile karşılaşmadı, zor takıma karşı ne yapacak bir görelim. Şimdi insan bu yorumları dinleyince bir an kendini düşünmekten alıkoyamıyor, ben bizim nice maçlarımızı seyretttim Avrupa'nın birçok zayıf diye adlandırdığımız takımına karşı, göbeğimiz ortadan ikiye ayrılıyordu İnönü'de bile galip gelmeye çalışırken. Geçmişi bilmeyen bir insan bu yorumları dinleyince zanneder ki bu takım her sene Avrupa kupalarında final, yarı finalden aşağı düşmüyor. Tabi aynı güzide yorumcularımızın ilk oynadığı maçtan sonra Hilbert'i de gidecekler arasında saydıklarından ben artık söylediklerine çok fazla da itibar etmiyorum.

Dün akşamki Beşiktaş takımı ki ikinci yarının sonlarına doğru %71 - %29 topla oynama oranını yakaladı, oynayacağı futbolun şekli konusunda bir miktar işaretler vermeye başldı. Orta sahada ayağı iyi top yapan ve ağırlıklı olarak topa saahip olmayı düşünen, bol bol pas yapan ve özellikle her iki kanadını da aktif olarak kullanmak isteyen bir takım görüntüsü verecek. Burada benim iki nokta dikkatimi çekiyor;

  1. Özellikle kanat beklerimiz İbrahim – İsmail – Erhan ve Ekrem ne yazık ki Schuster'in özlem duyduğu profile tam olarak uymuyor. Schuster'in aradığı bek tipi daha çok Gökhan Gönül o da ne yazık ki Türkiye'de sadece Fenerbahçe'de var. Dünkü maça baktığımızda Ekrem Erhan'dan daha verimli olsada o bölge için beklentiyi %100 karşılayacak özelliklere sahip değil. Ama eldeki malzemeler bunlar olduğu için oradan maksimum fayda alınmaya çalışılacak.
  2. Schuster'in takımda en çok önem verdiği nokta ortadaki üçlü, burarının ilk üç alternatifi Necip – Guti ve Ernst. Bu üçlüde her hangibir sıkıntı olmadığı gibi Schuster'in oynatmak istediği oyun için çok doğru tercihler. Bu noktada oynanacak maç maratonunun uzunluğu düşünülünce burada kullanılacak alternatif isimler önem kazanıyor. Alternatif olarak sayacağımız isimler Delgado – Tabata - Uğur – Fink. Delgado daha çok bu üçlüde oyun planı içinde forvete daha yakın orta saha olarak görev alabilir, Necip'in alternatifi olarak oynadığı maçlarda özellikle fazla top kaybı alışkanlığı ve defansif özelliklerinin azlığı nedeniyle o bölgede alternatif olamayacağını gösterdi. Görece daha zayıf maçlarda ilk onbir veya maçın 60 – 70. dakikalarından sonra Guti'nin alternatifi olarak oynayacağını düşünüyorum. Tabata içinde benzer bir durum geçerli. O da bu kadro içinde Guti'nin yedeği durumunda, Schuster onu bazı maçlarda kanat alternatifi olarak da denedi ancak o bölge de pek başarılı olduğunu söylemek çok zor. Uğur ile ilgili olarak aslında orta sahadaki ikinci Türk alternatif olarak şansı oldukça yüksek olmasına ramen bu yedi kişi arasında sıralamada en altta geliyor. Hatta kendisi yabancı olsa muhtemelen kontenjan nedeniyle ilk gönderilecek oyuncu olurdu şu anda kadroda olmasının tek sebebi cebinde taşıdığı TC Nufüs Cüzdanı. Fink konusunda ise ben bir çok kişinin aksine bu bölgede Necip ve Ernst'in yedeği olabilecek tek alternatif olduğunu düşünüyorum. O nedenle de kontenjan nedeniyle gönderilmesinin doğru olmadığını düşünüyorum. Schuster'in orta saha organizasyonu içinde Nihat'ın da zaman zaman Guti'nin alternatifi olarak forvet arkası orta saha görevini üstleneceğini düşünürsek buradan gönderilecek oyuncunun maalesef Tabata olması gerektiğini düşünüyorum.

Çok kısa da dünkü oyunundan sonra basının göndermekten vazgeçtiği Hilbert'ten bahsetmek gerektiğini düşüyorum. Hilbert Schuster'in kanat oyuncuları alternatifleri içinde savunmaya en fazla katkı veren oyuncu o nedenle zorluk seviyesi yüksek maçlarda kanat opsiyonu olarak onu ilk olarak kullanacağını düşünüyorum. Kaldı ki Hilbert'in negatif olarak değerlendirildiği maçlarda Erhan ile birlikte oynadığının da altını çizmek istiyorum. Dün akşam Hilbert Ekrem ile iyi bir uyum içinde bulunarak zaman zaman ter kanattan gelen ataklarda içeriye kat ederek Bobo'yu destekleyen bir profil çizdi. Zaten Hilbert'in CV'si kendsinin o kadar da kolay harcanmaması gerektiğini gösteren önemli bir çizelge. Açıkçası ben bile doğduğumdan beri İstanbul'da olmama ramen bu yaz kadar uykusuz geçirdiğim günü hatırlamıyorum, adam Almanya gibi mevsim koşullarını hepimizin bildiği yerden geldi adapte olamaması gayet normaldir. Tabi bir sürü kişinin Q7, Guti nasıl bu kadar kısa sürede adapte oldu dediğinizi duyar gibiyim ama onların insan evladı olduğuna dair elinizde bir kanıt var mı?

16 Ağustos 2010 Pazartesi

Ligimiz Ne Kadar Süper


Federasyon üç sezon önce Türkiye 1. Ligi'nin önüne Süper kelimesini alarak bunca yıldır 1. Lig olarak bildiğimiz ligimizi bir anda Süper Lig'e çevirdi. Tabi bu çevrimden sonra başarılı bir pazarlama hareketi ile isminin önünede iyi para ödiyen bir sponsor buldu. Süper Lig dönüşümü esnasında ismi dışında bir çok standartında getirileceğinden bahsediliyordu. Tabiki bir çok uygulamamızda olduğu gibi Türk Standartlarına uygun olarak bir süre sonra sadece adı Süper Lig olan ligimizin Süper ifadesinin altı ne yazık ki doldurulamadı. İlk haftanın maçlarına baktığımızda Bucaspor ve Ankaragücü'nün ev sahipliği yaptığı stadlarda bırakın Spor Toto Süper Lig'i TFF 2. Maçlarını bile o zeminde oynatmamanız lazım. Burada gerçekten incelenmesi gereken önemli bir nokta var, tek görev ve sorumluluğu yönetimini yaptığı stadın zemini ve çevre düzenlemesinden sorumlu olan insanlar ligin ilk maçına nasıl oluyorda böyle kötü bir zemin servis ediyorlar. Ligi ilerleyen haftalarında ve yağmurun, çamurun, karın olduğu zamanlarda bu tip bir manzara ile karşılaşılmasını belki hoş karşılabiliriz ama ligin 1. Haftasında mevsim yaz iken bu sahanın bu hali ile ilgili kim ne diyecek merak ediyorum. Maçın oynandığı andan itibaren bu konuda tek doğru dürüst yorum veya açıklama gelmedi. Bir zemin çim ve düzgün halde tutmak bu kadar mı zor? Yada bu zeminde oynanan bir lige bizler nasıl Süper deriz bu soruların cevabını vermek gerçekten zor.

Federasyonumuz sponsor firmanın maliyetlerindeki kısıtlama arayışı ile Süper Ligin önüne yeni bir sponsor buldu. Ama bu durum geçen sene ligde yer alan takımların çoğunun da sponsoru olan firmanın çekilmesi ile ilk haftaya reklamsız olarak çıktı. Adı Süper olan ve bu seneden itibaren dokuz maçın naklen 90 dakika olarak ekrana getirilecek bir ligte yer alan takımların neredeyse yarısı formalarına koyacak sponsor bulamıyor. Buda ligimizin gerçekten Süper mi olduğunu ölçebileceğimiz bir nokta olarak daha gözümüze çarpıyor. Tabi en acı olanı da (tabi burada Bursaspor'un forma reklamı konusunda çok ciddi rakkamlar istediği konuşuluyor) şampiyonlar liginde yer alacak şampiyonumuzun da bu kategorinin içinde olması. Diğer taraftan insan kendi kendine soruyor ligimiz ve takımlarmız Türkiye'deki firmaların forma sponsoru olabilmesi için acaba çok mu fazla süper.

Son olarak Eskişehir'de yaşanan elektirik kesintisi skandalı. Maçın başlama saati nedeniyle maç neredeyse sahurda tamamlanacaktı. Sebebi her ne olursa olsun eğer lige Süper diyorsak o stadda elektiriğin kesilmemesi gerekir. Bu konuda hiçkimse beni ikna edemez.

Mahmut Özgener 2016'yı kaybetmemize ramen stad projelerinin hayata geçiceğini söyledi. Umarım dediği gibi gerçekleşir de en azından Süper ligimiz 1960 ve 70'lerden kalma stadlarda oynamak zorunda kalmayız.

15 Ağustos 2010 Pazar

Spor Toto Süper Lig’de Buca Deplasmanı



Öncelikle diğer konulara geçmeden zemin konusuna değinmek lazım. Ligi adını Süper koyarak ve yayın ihalesini Milyon dolarlara çıkartarak Lig süper bir hale dönüşmüşyor. Öncelikle iyi futbol oynanması için asgari şartların sağlanması gerekiyor ki bu da maç oynanan stadların kalitesinden geçiyor. Hafta sonu oynana maçlara baktığımızda İzmir ve Ankara'daki stadların zemini içler acısı idi, Eskişehir'de ise ışıklandırma skandalı nedeniyle neredeyse maç sahurda bitecekti. 2016 Avrupa Şampiyona'sını almamızı gerçekten çok istiyordum ama bu isteğin ana sebebi içler acısı stadlarımızın yerini modern stadlara bırakması idi. Futbol federasyonunun bu koşulları iyileştirmek için bir an önce önlem alması gerekiyor. Ligin ilk maçındaki zeminlerin bu halinin hiçbir açıklaması ve bahanesi olamaz.

Buca – Beşiktaş maçına geldiğimizde ise Beşiktaş herhalde tarihinin en iyi ortasahası ile bu sene mücadele edecek. Orta sahada zaman zaman Gunti, Karan, Jhonsen, Şifo Mehmet, Sergen gibi yıldızları olsada hiçbir zaman bu kadar iyibir üçlüyü (Ernst – Guti – Necip) bir arada oynatamamıştı. İlerleyelen haftalarda aralarındaki uyumun artması ile birlikte bu üçlünün daha da iyi işler çıkaracağını düşünüyorum. Beşiktaş özellikle Sergen'in futbolu bırakışından itibaren yaratıcı orta saha oyuncusu konusunda ciddi sıkıntı yaşıyordu. Aslında bir an Guti'nin maçta yer almadığını düşünürsek bu açılış maçı da Beşiktaş için tipik bir deplasmandaki bir puan olarak sonra erecekti. Guti her yıldız futbolcu gibi doksan dakikanın sadece bir anında ortaya çıkarak farkını ortaya koydu. Hazır orta sahadan başlamışken özellikle yabancı sıkıntısı nedeniyle sözleşmesi dondurulan Fink'in kesinlikle bu üçlünün rotasyonda bir parçası olması gerektiğini düşünüyorum. Uzun bir lig boyunca Fink'den bu üçlü içinde verim alınacağını düşünüyorum. Bu üçlünün diğer bir rotasyon elemanı olarak Delgado düşünülüyor ki bence özellikle maçları 65 -70. dakikasından sonra oyuna Guti'nin yerine dahil olacak Delgado o anki dinamizmi ile takıma ciddi katkı sağlayacağını düşünüyorum. Bir çok kişinin düşündüğü gibi Tabata'yı orta sahanın bir alternatifi olarak düşünmüyor Schuster. Onu daha çok ilerideki iki kanatın alternatifi olarak oynatıyor.

Guti'nin gelişi ile takımının dizilişinde ciddi bir değişiklik oldu. Daha önceki maçlarda orta sahayı genelde iki kişi ile tutup ilerideki dörtlüyü iki kanat ve öndeki forvete yakın olarak düşünüyordu. Ama Guti ile bilikte önde üçlü ortada üçlü şeklinde düşünüyor. İlk dizilimde forvet arkası olarak görev alan Nihat özellikle ilk maçlarda önemli performanslar sergilemişti ancak Buca maçinda sağ kanattaki görev yerini sık sık terk ederek yine Bobo'nun arkasına gitmeye çalıştı tabi bu durumda tüm sağ kanat Erhan'a kaldı. Tabiki bu Erhan'ın kaldıramıyacağı bir yük olarak üzerine kaldı. Bu durumda takımda en çok eleştiri alan oyuncu haline geldi. Bucaspor'un da ağırlığını Q7'nin kanadına vermesi nedeniyle Erhan ilk yarının tamamını ileri uçta geçirdi ama sınırlı yeteniğine bir zeminin kötülüğü denk gelince kara delik misali her aldığı topu kale arkasına gönderdi. Eğer bu formatta devam edilecekse o kanatta şu anki kadroda yer alacak tek isim olarak Hilbert gözüküyor. Muhtemelen Schuster İnönü'deki maçlarda orta üçlüyü ikili olarak kullanıp Nihat'ı da yine forvet arkası olarak kullancaktır en azından maçların belli dönemlerinde.

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...