3 Kasım 2010 Çarşamba

Avrupa'nın Neresindeyiz

Türk futbolu olarak Milli Takımlar veya klüp takımları düzeyinde yaşadığımız son hayal kırıklıklarından sonra konuya duygu faktörünü bir yana bırakarak daha bilimsel bir gözle bakmak adına ufak bir araştırma yaptım. Bunun için de Türk futbolunun kulüpler bazında Avrupa kupalarında kazandığımız tek turnuva kupası olan UEFA kupasını başlangıç noktası olarak alarak o başarıdan itibaren kulüp takımlarmımızın Avrupa'da oynadığı maçları listeledim. Bu incelemenin sonucu olarak aşağıdaki tablo ortaya çıktı;

Önceki adı UEFA kupası şimdiki adı Europa Cup olan turnuvaya 11 farklı takım ile katılmışız, toplamda 136 maç yapmışız bu maçlar sonucunda liglerinin genel kalitesi bizim ligimizin altında olan Norveç, Arvavutluk, Azerbeyca, Macaristan gibi ülkelerin takımları ile yaptığımız 24 eşleşmede 17 kez turu geçen veya grup maçlarında galip gelen bizim takımlarımız olmuş, 7 kez de bu ülkelerin takımları tur atlamış. Lig kalitesi bize eşdeğer Hollanda, Portekiz, Yunanistan, Rusya gibi ülkelerle 19 eşleşmemizde ise 9 kez biz 10 kere diğer ülkelerin takımları üstünlük sağlamış. Lig kalitesi bizim ligimizin üstündeki İspanya, İngiltere, Almanya, İtalya'da ise 26 kere karşılaşmışız, takımlarımız 8 kere üstünlük sağlarken 18 kere sahadan yenik olarak ayrılmışız. Üstelik bu turnuvaya katılan 11 takımdan dört büyük klubümüz 10 senelik sürede 19 kere katılım göstermiş, diğer takımlarımızın katılım sayısı ise 13'de kalmış. Yani burada Anadolu'dan zayf takımlar Avrupa'da mücadele etti gibi bir argümanın geçerliliği yok. On senelik period boyunca elde ettiğimiz en yüksek dereceler Beşiktaş'ın çeyrek finali ve Galatasaray'ın da iki kere gruplardan çıkarak ilk 16 ve ilk 32 dereceleri var.

Şampiyonlar Ligi'ne baktığımızda ise daha vahim bir tablo ile karşı karşıyayız, 51 galibiyetimiz var, bu galibyetlerin 24 tanesi daha zayıf rakiplere karşı ön eleme turunda alınmış, 29 beraberlik ve 60 mağlubiyet var. On sene de gruplardan sadece iki kere çıkmışız bunu başaran takımlar Galatasaray ve Fenerbahçe.

Bu tabloya ramen üç büyük takımımızın yöneticileri  her sezonunu  başında aynı söylemlerle Avrupa'da başarılı olacakları yönünde hedef vermekten kaçınmıyorlar. Bizler de yapılan transfer ve gelen yeni teknik adamla birlikte bu defa olacak herhalde motivasyonu ile tatlı bir rüyaya dalıyoruz. Sonuç olarak bırakın hedef gösterilen  finallerin ve  yarı finallerin yanına yaklaşmayı   yılbaşını bile göremeden Avrupa defterini kapatıyoruz. Peki bahsi geçen bu hedefleri yakalamak adına neler yapabiliriz. Öncelikle bu konu ile ilgili bazı tespitler yapmamız gerekiyor;

- Son yayın ihalesine ramen futbol takımlarımızın gelirleri yabancı hakkının tamamını üst düzey yabancı oyuncularla doldurmaya müsait değil. Gerekli kaynağı bulsak bile bu tip yıldız oyuncuların oynamayı istediği hedef lig değiliz, biz anca bu yıldızları belirli bir yaşta (Guti, Hagi, Popescu v.b.) ya da kariyerlerinde belirli bir düşüş yaşadıklarında (Quaresma) takımlarımıza dahil edebiliyoruz.
- Çok güçlü Scout sistemine sahip olmadığımız için bu yıldızları erken dönemlerinde de keşfedecek bir sistemimizde yok. Zaten bu oyuncuları araştırıp bulsak bile bu  oyuncular özellikle Şampiyonlar Ligi'nde her sene gruplarda oynayan takımları (Porto , Lyon) tercih ediyorlar.
- Alt yapılarımızda oyuncularımıza verdiğimiz temel futbol eğitimlerimizde ciddi sıkıntılar var. Bunun en iyi örneğini yurt dışında yetişen ve Türkiye'ye gelen Türk oyuncularla, Türkiye'de yetişen oyuncuların karşılaştırmasında rahatlıkla görebiliyoruz.
- Kulublerimizin özellikle teknik kadrolarında istikrar söz konusu değil. Her sene ligin ilk on haftasında en az beş takım teknik kadro ile yollarını ayırıyor. Ligin sonuna kadar  teknik direktör değişen takım sayısı değişmeyen takımdan genellikle daha fazla oluyor. Bu da zaten istikrar sorunu yaşayan oyuncuların gelişmesini olumsuz yönde etkiliyor.

Bu tespitlerden ve mevcut tablodan sonra neler yapabileceğimize bakmak lazım, benim önerim yukardaki tespitlerin çözümünden geçiyor. Türk futbolcusunun genel özelliklerine baktığımızda yetenek konusunda bir eksikliğinin olmadığını düşünüyorum. Ancak yeteneği çalışkanlık ile birleştirmediğimiz zaman başarıda süreklilik sağlayamıyoruz. Ayrıca özellikle altyapıların sisteminin ciddi bir şekilde gözden geçirilmesi lazım, bugün internette gördüğüm bir mesajda U12 takımının maçını Çarşamba günü öğlen saatine koyduklarını gördüm. Bizler bu futbolcuları büyüdüğünde okul okumadıları için eleştiriyoruz sonra da alt yapıda oynayacakları maçın saatini okula gidecekleri saate koyuyoruz. Diğer yandan bu ülkenin en iyi altyapı antrenörlerinden birisi olan Serpil Hamdi Tüzün'ünden yararlanmıyoruz. Tabi buna benzer bir çok noktayı bir araya getirdiğimizde bu zihniyet ile  işleyen bir sistemden verim almak tamamen tesadüflere kalıyor. Futbol Federasyon'unun altyapı sistemini  bu ülke futbolunun bir numaralı maddesi yaparak bu konuda mutlaka elle tututulur projeler gerçekleştirmesi gerekiyor. Altyapı dışında kulüplerdeki teknik direktör istikrarı için mutlaka alternatif yöntemler geliştirilmelidir. Örnek uygulama olarak İtalya'daki gibi teknik direktörlere her sezon bir takım çalıştırma kısıtlaması getirilebilir. Bunun yanında da  takımlara aynı sezonda en çok iki teknik direktör ile çalışma kısıtlaması getirilebilir. Yabancı oyuncularla ilgili olarak ise 6+2+2 yerine bir çok Avrupa ülkesinin uyguladığı Avrupa Topluluğu oyuncularına serbestlik ama topluluk dışından en fazla iki oyuncu kısıtlaması  gelebilir. Bu durumda alınacak oyuncuların çoğunun Avrupa'dan olacağı için gelecek oyuncuların kalitesinde yükselme olacağını düşünüyorum. Zaten külüp takımlarına bakıldığınıda da Avrupa'dan gelen oyuncular diğer kıtaların oyuncularına göre çok daha fazla takımlara katkı sağlıyorlar.

Sonuç olarak kısa sürede elle tutulur önlemler alınmaz ise hem külüpler bazında hem de Milli Takım seviyesinde bugünkü durumumuzuda arayacağımız günlerin geleceğini düşünüyorum.

Hiç yorum yok:

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...